"Trabzon Ermenileri" sayfasının sürümleri arasındaki fark
(→Tarih) |
(→Tarih) |
||
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 51 değişikliği gösterilmiyor) | |||
1. satır: | 1. satır: | ||
− | [[Dosya:Trabzon Ermenileri-800PX.jpg| | + | [[Dosya:Trabzon Ermenileri-800PX.jpg|400px|thumb|Soçi'ye göç etmiş Trabzonlu Ermeni aile (19. yüzyıl sonları) (Foto: Soçi Tarih Müzesi)]] |
Ağırlıklı olarak 15. yüzyıldan itibaren [[Trabzon]] şehri ve çevresi ile farklı dönemlerde Trabzon'a bağlı topraklarda varlığını sürdürmüş azınlık toplumlarından biridir. | Ağırlıklı olarak 15. yüzyıldan itibaren [[Trabzon]] şehri ve çevresi ile farklı dönemlerde Trabzon'a bağlı topraklarda varlığını sürdürmüş azınlık toplumlarından biridir. | ||
==Tarih== | ==Tarih== | ||
− | + | Ermeniler ile [[Kolhis]] coğrafyası ve [[Trabzon]] şehri arasındaki ilişkilerin başlangıcını tarihlendirebilmek zordur. Zira [[Ermeni]] kimliğinin kendisi için de -diğer tüm Batı Asya etnik kimlikleri gibi- onu oluşturan ve zaman içinde dönüştüren farklı kültür katmanlarının varlığı, etnik veraset iddialarının genellikle dini ve mitolojik argümanlarla bezeli olması nedeniyle birçok belirsizlikler söz konusudur. Bununla birlikte kendilerini Ermeni adıyla tanımlayan topluluklarla bilinen en eski temaslar, Roma egemenliği döneminde Trabzon limanı üzerinden iş yapan Ermeni tüccarlar, bölgede görevlendirilen Ermeni komutanlar, bürokratlar ve şehre eğitim için gelen bazı ünlü Ermeni isimlerle sınırlı görünür. Küçük yada büyük topluluklar halinde Trabzon yönetimi altındaki varlıklarına dair ilk kayıtlar Doğu Roma dönemine aittir. En batıda [[Ünye]] ve [[Fatsa]] çevresi, doğuda özellikle [[Cimil Deresi]] vadisi merkezli olarak [[Rize]] ve [[Mapavre]]'nin güneyindeki yüksek kesimler ve daha doğuda Aşağı Çoruh havzasının iç kesimleri, göçlerle yerleşen Ermeni toplulukların bahsinin geçtiği başlıca alanlardır.<ref>Ahmet Mican Zehiroğlu (2000) "[https://www.amazon.com.tr/Antik-%C3%87a%C4%9Flarda-Karadeniz-Ahmet-Zehiro%C4%9Flu/dp/9758086863 Antik Çağlarda Doğu Karadeniz]" s.59</ref> | |
− | ''' | + | Trabzon şehrine ve yakın çevresindeki vadilere yönelik bilinen ilk kitlesel Ermeni göçleri ise 14. yüzyılın sonlarına tarihlenebilir. Aynı yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı katliamlarından kaçarak [[Trabzon İmparatorluğu]] topraklarına sığınan bazı Türk toplulukları gibi, onlar da Osmanlılara müttefik oldukları gerekçesiyle Timur'un ağır katliamlarına maruz kalmışlar, kitleler halinde aynı topraklara sığınmışlardı. Bu mülteci Ermenilerin önemli bir kısmı Trabzon üzerinden deniz yoluyla Karadeniz çevresindeki çeşitli bölgelere göç ederken, geride kalanlar imparatorluk topraklarının çeşitli kesimlerine ve başkent yakınında kurdukları kendi mahallerine yerleşmişlerdi. Trabzon şehrinin dış kısmında kurulan bu mahalleden ve kendilerine ait kiliseden bahseden ilk yazılı kayıt '''1405''' yılına aittir. Ülkeye kabul edildikleri ve yerleşmelerine izin verildiği için şükran duygularını ifade etmek üzere kiliselerinin duvarına '''10 Ağustos 1414''' tarihi bir mermer kitabe yerleştiren Ermeniler, imparator [[Manuel(III.)]] ve veliaht prens [[Aleksi (IV.)]]'i şu Ermenice satırlarla selamlamışlardı<ref>Ahmet Mican Zehiroğlu (2018) "[https://www.amazon.com.tr/Trabzon-İmparatorluğu-3-Cilt-Ahmet-Zehiroğlu/dp/6058103207/ Trabzon İmparatorluğu (3. Cilt)]" s.125-128</ref> : |
− | + | <blockquote> | |
+ | ''"...tağavorutian Kır Manawli yev Kır Aleksi yev teyin Hayos 863 hev Khritosi park havidians."'' | ||
+ | </blockquote> | ||
− | '''1915''' yılının başlarından itibaren denizden ve karadan bölgeye yönelen Rus taarruzunun, Van çevresindeki Ermeni isyanı ile koordineli olması, sahil şeridinden [[Trabzon]]'a ilerleyen Çarlık kuvvetlerine önemli sayıda [[Ermeni]] milis kuvvetinin eşlik etmesi, harekatın "Genişletilmiş Ermenistan" projesinin fiilen hayata geçirilmesini de amaçladığını göstermekteydi. Zira Çarlık donanmasının yerli sivil halkı göçe zorlamak için sahil şeridinde bombaladığı bölgelerle iç kesimlerdeki nihai işgal sınırları haritası, savaş sonrasında açığa çıkacak olan, ama muhtemelen o sıralarda Osmanlı yönetiminin de önceden haberdar olduğu "Genişletilmiş Ermenistan Projesi" haritaları ile bire bir örtüşmekteydi. Osmanlı yönetiminin karşı hamlesi, önleyici tedbir olarak aldığı toplu Ermeni tehciri kararını aynı yılın Haziran ayında hızla uygulamaya koymak oldu. Yarıya yakını şehir merkezi ve çevresinden olmak üzere, [[Trabzon Sancağı]] genelindeki toplam | + | İmparatorluk dönemi sonrası ilk Trabzon nüfus envanteri olan '''1486''' tarihli Osmanlı tahrir defteri kayıtlarına göre şehirdeki Ermeni mahallesinin yekunu 838 kişiydi.<ref>Heath W. Lowry (2012) "[https://www.amazon.com.tr/TRABZON-%C5%9EEHR%C4%B0N%C4%B0N-%C4%B0SLAMLA%C5%9EMASI-VE-T%C3%9CRKLE%C5%9EMES%C4%B0/dp/6054238183/ Trabzon şehrinin İslâmlaşma ve Türkleşmesi, 1461-1583]" s.48-55</ref> '''1523''' yılına ait bir başka Osmanlı tahrir defterinde de aynı Ermeni mahallesinin nüfusu 151 hane olarak kayda geçmişti.<ref>M. Tayyib Gökbilgin (1962) "[[https://belleten.gov.tr/tam-metin-pdf/3083/tur XVI. Yüzyıl Başlarında Trabzon Livası ve Doğu Karadeniz Bölgesi]" s.297</ref> Osmanlı yönetimi altındaki sonraki yüzyıllarda da bölgeye yönelik Ermeni göçleri devam etmiş ve Trabzon Sancağı ile vilayet genelindeki toplam nüfusları ortalama %5 civarında bir orana erişmiş; bölgeki diğer toplumlarla uyumlu ilişkileri Osmanlı hanedanı nezdindeki ayrıcalıklı konumlarının da etkisiyle 18. yüzyıl sonlarına dek sorunsuz devam etmişti. |
+ | |||
+ | Ancak 19. yüzyıla girilirken, Avrupa sömürgeciliğinin, ulaştığı olağanüstü finansal gücün yarattığı özgüvenle kendi "üstün" uygarlığına teolojik ve mitojik temeller tayin etmesi, o temelleri diriltip ihya etmek üzere kurguladığı hayaller için harekete geçmesi Ermenilerin de kaderini değiştirecekti. Batı uygarlığının temel taşı olarak gördükleri Antik Helen birliğini yeniden canlandırmak, kutsal kitaplarının menbaı olarak bildikleri mitolojik İsrail devletini tekrar kurmak, "Nuh peygamberin ve dolayısıyla beyaz ırkın doğuş yeri" olduğuna inandıkları arkaik Ermenistan devletini yeniden yaratmak; bu fantastik, skolastik projelerden en önemlileriydi. Ermenilerin henüz bundan haberleri olmaması bir kenara bırakılırsa, üçüncü proje önündeki en önemli engel; Ermenistan'a doğrudan ulaşılabilecek bir deniz bağlantısının tarih boyunca hiç var olmayışı, Anadolu veya Karadeniz çevresinde bu bağlantının sağlanabileceği bölgelerin hiçbirinde de kesintisiz bir Ermeni çoğunluğu bulunmayışıydı.<ref>Royal Geographical Society (1910) "[https://www.loc.gov/resource/g7431e.ct002182/ Map of Eastern Turkey in Asia (Ethnographical)]"</ref> Aynı yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren her üç proje için de başlatılan altyapı çalışmalarının Ermeniler üzerindeki ilk somut sonuçları vermesi epey uzun sürecekti. Çünkü onlar hanedanın tarihi hafızasında kadim sadık bir tebaa olduklarından, feodal ve aristokrat ileri gelenlerinin bu imtiyazlı konumun nimetlerinden vazgeçmesi kolay değildi. Bu konuda iç ve dış kamuoyunu hedef alan ilk ciddi propaganda çalışması, Trabzon doğumlu Minas Bıjışkyan isimli bir Ermeni papaza yazdırılan '''1819''' tarihli "Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası" isimli bir saha araştırmasıdır. Bu yayında Trabzon çevresindeki Ermeni nüfusu olduğundan on kat fazla gösterilerek, yerli ahalinin büyük bir kısmının aslında Ermeni oldukları ama bunu zaman içinde unuttukları iddia edilir. Sonrasında giderek yoğunlaşan bu propagandaların bölgede yaşayan küçük Ermeni azınlıkta ölümcül bir özgüven patlamasına yol açması; aynı yüzyıl içinde Müslüman topluluklar için kanunlaşan ve bitmeyen savaşlarla uzun seneler süren zorunlu askerliğin onları mesleksiz, eğitimsiz bırakması iyice yoksullaştırması; buna karşıklık askerlikten muaf olan, geçmişteki ağır vergi yükünden de dış baskılarla kurtulan Rum ve Ermenilerin ise özellikle aynı yıllarda sıçrama yapan deniz ticareti sayesinde hızla zenginleşmeleri ve kendi şehir burjuvazilerini oluşturabilmeleri ile mümkün olmuştur. | ||
+ | |||
+ | '''1890''' yılına gelindiğinde, artık sehir merkezindeki zengin Ermeniler kırsal alandan getirdikleri silahlı fedai gruplar eşliğinde sokaklarda rahatlıkla gövde gösterisi yapabilmekte, gerek gördüklerinde yerel bürokratları da hedef alacak şekilde etrafa terör estirebilmekteydiler. Trabzon limanı yine aynı [[Ermeni]] tüccarı tarafından iç bölgelerdeki Ermeni örgütlerine silah sevkiyat merkezi haline getirilmişti. Nihayet '''2 Ekim 1895''' günü Ermeni toplumunun [[Trabzon]] ve çevresindeki hikayelerinin son perdesinin fitili ateşlendi. Paşa rütbesindeki iki üst düzey bürokrat [[Uzun Sokak]] içinde ve herkesin gözü önünde Ermeniler tarafından ayaklarından vuruldu. Sonrasında zincirleme halinde çığrından çıkan olayların Müslüman ve Rum ahaliyi de hedef almaya başlamasıyla sıkı yönetim ilan edildi. Ardından Ermenilere yönelik kanlı bir askeri operasyon gerçekleştirildi. Şehirdeki yabancı diplomatların raporlarından daha sonra anlaşılacağı üzere, bu denli küçük bir azınlığın bu tür intiharvari eylemlere girişmesinin tek nedeni, o yıllarda çok sayıda konsolosluğa ev sahipliği yapan Trabzon'da özellikle onları etkilemek, onların vasıtasıyla Avrupa'yı bölgede olduklarından çok daha güçlü, kalabalık ve baskın olduklarına inandırmaktı. Dış teşvikli bu riskli kumar, maalesef Trabzon Ermeni toplumu için sonun başlangıcı oldu. Olayların ardından, şehirde toplumlar arasında asırlar boyu bir nebze de olsa olgunlaşabilmiş karşılıklı güven ve hoşgörü, yerini hızla karşılıklı kin ve husumete bıraktı. Olaylarla ilgili veya ilgisiz birçok Ermeni aile şehri ve bölgeyi terk ederek İstanbul'a ve Rusya'ya göç etti. Geride kalanlar içinse herşeyi unutup normalleşme ve ne pahasına olursa olsun, artık yerlisi oldukları o topraklarda kalabilme umudu, sadece yirmi yıl daha sürebildi. | ||
+ | |||
+ | '''1915''' yılının başlarından itibaren denizden ve karadan bölgeye yönelen Rus taarruzunun, Van çevresindeki Ermeni isyanı ile koordineli olması, sahil şeridinden [[Trabzon]]'a ilerleyen Çarlık kuvvetlerine önemli sayıda [[Ermeni]] milis kuvvetinin eşlik etmesi, harekatın "Genişletilmiş Ermenistan" projesinin fiilen hayata geçirilmesini de amaçladığını göstermekteydi. Zira Çarlık donanmasının yerli sivil halkı göçe zorlamak için sahil şeridinde bombaladığı bölgelerle iç kesimlerdeki nihai işgal sınırları haritası, savaş sonrasında açığa çıkacak olan, ama muhtemelen o sıralarda Osmanlı yönetiminin de önceden haberdar olduğu "Genişletilmiş Ermenistan Projesi"<ref>Woodrow Wilson (1920) "[https://www.loc.gov/resource/g7431f.ct000197/ Boundary between Turkey and Armenia]"</ref> haritaları ile bire bir örtüşmekteydi. Osmanlı yönetiminin karşı hamlesi, önleyici tedbir olarak aldığı toplu Ermeni tehciri kararını aynı yılın Haziran ayında hızla uygulamaya koymak oldu. Yarıya yakını şehir merkezi ve çevresinden olmak üzere, [[Trabzon Sancağı]] genelindeki toplam 22.000 civarındaki [[Ermeni]] nüfusunun -Katolik mezhebine mensup olan küçük bir kısmı dışında kalanların- tamamı bu karar kapsamında sultanlık topraklarının güney kesimlerine doğru zorunlu sürgüne tabi tutuldu. Üç yıl önce Balkanlarda yaşananların halen sürmekte travmasının da etkisiyle, panik halinde aceleyle alınan bu karar, ilerleyen aşamalarda sürgün yollarındaki sivil intikam saldırıları ve toplu katliamlarla bir [[Etnik Arındırma|etnik arındırma]] sürecine dönüştü. | ||
+ | |||
+ | Ertesi sene benzer bir trajediyi farklı boyutlarıyla aynı bölgenin Müslüman ahalisi yaşadı. '''1916''' yılında Trabzon çevresini işgal den Çarlık ordusunun ve onlara refakat eden Ermeni milislerinin önünden kaçan yüzbinlerce sivil herşeyi geride bırakıp yaya olarak karadan, teknelerle denizden batıya sürüldüler. [[Muhacirlik (1916)|"Muhacirlik"]] olarak toplumsal hafızaya kazınan bu süreçte onbinlerce yaşlı, kadın ve çocuk hastalık ve açlıktan yollarda kırıldı. | ||
+ | |||
+ | Savaş sonrasında her iki taraftan da hayatta kalabilenler geri döndü. Geri dönemeyen Müslüman ahalinin sayısı, geriye dönemeyen Ermenilerden onlarca kat fazlaydı. Bununla birlikte geride bıraktıkları mülklerine el koyulan, bölgede yaşanan tüm bu trajedilerin sorumlusu olarak görülerek nefret odağı haline gelen Ermeni toplumunun Trabzon çevresinde artık barınabilmesi imkansızdı. Trabzon Ermenilerinin tamamı İstanbul'a ve ülke dışına göç etmek zorunda kaldı. | ||
+ | |||
+ | Sonuç olarak her iki tarafa da ağır yıkım getiren bu trajik süreç, çoğunluğu olayların arka planından habersiz köylülerden oluşan Trabzon Ermenilerinin atalarının mülteci olarak yerleşip memleket bellediği topraklara ve evlerine sonsuza dek veda etmelerine neden oldu. O altı asırlık mermer şükran kitabesi bile, kendi tarihsel tezleri ile çeliştiği için olsa gerek, kendi milliyetçileri tarafından yok edildi. Bugün artık Ermeniler de Ermenilerin o kitabesi de Trabzon'da yok. | ||
==İzler== | ==İzler== | ||
21. satır: | 35. satır: | ||
[[Kategori:Trabzon'un Renkleri]] | [[Kategori:Trabzon'un Renkleri]] | ||
− |
04.38, 17 Nisan 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Ağırlıklı olarak 15. yüzyıldan itibaren Trabzon şehri ve çevresi ile farklı dönemlerde Trabzon'a bağlı topraklarda varlığını sürdürmüş azınlık toplumlarından biridir.
Tarih
Ermeniler ile Kolhis coğrafyası ve Trabzon şehri arasındaki ilişkilerin başlangıcını tarihlendirebilmek zordur. Zira Ermeni kimliğinin kendisi için de -diğer tüm Batı Asya etnik kimlikleri gibi- onu oluşturan ve zaman içinde dönüştüren farklı kültür katmanlarının varlığı, etnik veraset iddialarının genellikle dini ve mitolojik argümanlarla bezeli olması nedeniyle birçok belirsizlikler söz konusudur. Bununla birlikte kendilerini Ermeni adıyla tanımlayan topluluklarla bilinen en eski temaslar, Roma egemenliği döneminde Trabzon limanı üzerinden iş yapan Ermeni tüccarlar, bölgede görevlendirilen Ermeni komutanlar, bürokratlar ve şehre eğitim için gelen bazı ünlü Ermeni isimlerle sınırlı görünür. Küçük yada büyük topluluklar halinde Trabzon yönetimi altındaki varlıklarına dair ilk kayıtlar Doğu Roma dönemine aittir. En batıda Ünye ve Fatsa çevresi, doğuda özellikle Cimil Deresi vadisi merkezli olarak Rize ve Mapavre'nin güneyindeki yüksek kesimler ve daha doğuda Aşağı Çoruh havzasının iç kesimleri, göçlerle yerleşen Ermeni toplulukların bahsinin geçtiği başlıca alanlardır.[1]
Trabzon şehrine ve yakın çevresindeki vadilere yönelik bilinen ilk kitlesel Ermeni göçleri ise 14. yüzyılın sonlarına tarihlenebilir. Aynı yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı katliamlarından kaçarak Trabzon İmparatorluğu topraklarına sığınan bazı Türk toplulukları gibi, onlar da Osmanlılara müttefik oldukları gerekçesiyle Timur'un ağır katliamlarına maruz kalmışlar, kitleler halinde aynı topraklara sığınmışlardı. Bu mülteci Ermenilerin önemli bir kısmı Trabzon üzerinden deniz yoluyla Karadeniz çevresindeki çeşitli bölgelere göç ederken, geride kalanlar imparatorluk topraklarının çeşitli kesimlerine ve başkent yakınında kurdukları kendi mahallerine yerleşmişlerdi. Trabzon şehrinin dış kısmında kurulan bu mahalleden ve kendilerine ait kiliseden bahseden ilk yazılı kayıt 1405 yılına aittir. Ülkeye kabul edildikleri ve yerleşmelerine izin verildiği için şükran duygularını ifade etmek üzere kiliselerinin duvarına 10 Ağustos 1414 tarihi bir mermer kitabe yerleştiren Ermeniler, imparator Manuel(III.) ve veliaht prens Aleksi (IV.)'i şu Ermenice satırlarla selamlamışlardı[2] :
"...tağavorutian Kır Manawli yev Kır Aleksi yev teyin Hayos 863 hev Khritosi park havidians."
İmparatorluk dönemi sonrası ilk Trabzon nüfus envanteri olan 1486 tarihli Osmanlı tahrir defteri kayıtlarına göre şehirdeki Ermeni mahallesinin yekunu 838 kişiydi.[3] 1523 yılına ait bir başka Osmanlı tahrir defterinde de aynı Ermeni mahallesinin nüfusu 151 hane olarak kayda geçmişti.[4] Osmanlı yönetimi altındaki sonraki yüzyıllarda da bölgeye yönelik Ermeni göçleri devam etmiş ve Trabzon Sancağı ile vilayet genelindeki toplam nüfusları ortalama %5 civarında bir orana erişmiş; bölgeki diğer toplumlarla uyumlu ilişkileri Osmanlı hanedanı nezdindeki ayrıcalıklı konumlarının da etkisiyle 18. yüzyıl sonlarına dek sorunsuz devam etmişti.
Ancak 19. yüzyıla girilirken, Avrupa sömürgeciliğinin, ulaştığı olağanüstü finansal gücün yarattığı özgüvenle kendi "üstün" uygarlığına teolojik ve mitojik temeller tayin etmesi, o temelleri diriltip ihya etmek üzere kurguladığı hayaller için harekete geçmesi Ermenilerin de kaderini değiştirecekti. Batı uygarlığının temel taşı olarak gördükleri Antik Helen birliğini yeniden canlandırmak, kutsal kitaplarının menbaı olarak bildikleri mitolojik İsrail devletini tekrar kurmak, "Nuh peygamberin ve dolayısıyla beyaz ırkın doğuş yeri" olduğuna inandıkları arkaik Ermenistan devletini yeniden yaratmak; bu fantastik, skolastik projelerden en önemlileriydi. Ermenilerin henüz bundan haberleri olmaması bir kenara bırakılırsa, üçüncü proje önündeki en önemli engel; Ermenistan'a doğrudan ulaşılabilecek bir deniz bağlantısının tarih boyunca hiç var olmayışı, Anadolu veya Karadeniz çevresinde bu bağlantının sağlanabileceği bölgelerin hiçbirinde de kesintisiz bir Ermeni çoğunluğu bulunmayışıydı.[5] Aynı yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren her üç proje için de başlatılan altyapı çalışmalarının Ermeniler üzerindeki ilk somut sonuçları vermesi epey uzun sürecekti. Çünkü onlar hanedanın tarihi hafızasında kadim sadık bir tebaa olduklarından, feodal ve aristokrat ileri gelenlerinin bu imtiyazlı konumun nimetlerinden vazgeçmesi kolay değildi. Bu konuda iç ve dış kamuoyunu hedef alan ilk ciddi propaganda çalışması, Trabzon doğumlu Minas Bıjışkyan isimli bir Ermeni papaza yazdırılan 1819 tarihli "Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası" isimli bir saha araştırmasıdır. Bu yayında Trabzon çevresindeki Ermeni nüfusu olduğundan on kat fazla gösterilerek, yerli ahalinin büyük bir kısmının aslında Ermeni oldukları ama bunu zaman içinde unuttukları iddia edilir. Sonrasında giderek yoğunlaşan bu propagandaların bölgede yaşayan küçük Ermeni azınlıkta ölümcül bir özgüven patlamasına yol açması; aynı yüzyıl içinde Müslüman topluluklar için kanunlaşan ve bitmeyen savaşlarla uzun seneler süren zorunlu askerliğin onları mesleksiz, eğitimsiz bırakması iyice yoksullaştırması; buna karşıklık askerlikten muaf olan, geçmişteki ağır vergi yükünden de dış baskılarla kurtulan Rum ve Ermenilerin ise özellikle aynı yıllarda sıçrama yapan deniz ticareti sayesinde hızla zenginleşmeleri ve kendi şehir burjuvazilerini oluşturabilmeleri ile mümkün olmuştur.
1890 yılına gelindiğinde, artık sehir merkezindeki zengin Ermeniler kırsal alandan getirdikleri silahlı fedai gruplar eşliğinde sokaklarda rahatlıkla gövde gösterisi yapabilmekte, gerek gördüklerinde yerel bürokratları da hedef alacak şekilde etrafa terör estirebilmekteydiler. Trabzon limanı yine aynı Ermeni tüccarı tarafından iç bölgelerdeki Ermeni örgütlerine silah sevkiyat merkezi haline getirilmişti. Nihayet 2 Ekim 1895 günü Ermeni toplumunun Trabzon ve çevresindeki hikayelerinin son perdesinin fitili ateşlendi. Paşa rütbesindeki iki üst düzey bürokrat Uzun Sokak içinde ve herkesin gözü önünde Ermeniler tarafından ayaklarından vuruldu. Sonrasında zincirleme halinde çığrından çıkan olayların Müslüman ve Rum ahaliyi de hedef almaya başlamasıyla sıkı yönetim ilan edildi. Ardından Ermenilere yönelik kanlı bir askeri operasyon gerçekleştirildi. Şehirdeki yabancı diplomatların raporlarından daha sonra anlaşılacağı üzere, bu denli küçük bir azınlığın bu tür intiharvari eylemlere girişmesinin tek nedeni, o yıllarda çok sayıda konsolosluğa ev sahipliği yapan Trabzon'da özellikle onları etkilemek, onların vasıtasıyla Avrupa'yı bölgede olduklarından çok daha güçlü, kalabalık ve baskın olduklarına inandırmaktı. Dış teşvikli bu riskli kumar, maalesef Trabzon Ermeni toplumu için sonun başlangıcı oldu. Olayların ardından, şehirde toplumlar arasında asırlar boyu bir nebze de olsa olgunlaşabilmiş karşılıklı güven ve hoşgörü, yerini hızla karşılıklı kin ve husumete bıraktı. Olaylarla ilgili veya ilgisiz birçok Ermeni aile şehri ve bölgeyi terk ederek İstanbul'a ve Rusya'ya göç etti. Geride kalanlar içinse herşeyi unutup normalleşme ve ne pahasına olursa olsun, artık yerlisi oldukları o topraklarda kalabilme umudu, sadece yirmi yıl daha sürebildi.
1915 yılının başlarından itibaren denizden ve karadan bölgeye yönelen Rus taarruzunun, Van çevresindeki Ermeni isyanı ile koordineli olması, sahil şeridinden Trabzon'a ilerleyen Çarlık kuvvetlerine önemli sayıda Ermeni milis kuvvetinin eşlik etmesi, harekatın "Genişletilmiş Ermenistan" projesinin fiilen hayata geçirilmesini de amaçladığını göstermekteydi. Zira Çarlık donanmasının yerli sivil halkı göçe zorlamak için sahil şeridinde bombaladığı bölgelerle iç kesimlerdeki nihai işgal sınırları haritası, savaş sonrasında açığa çıkacak olan, ama muhtemelen o sıralarda Osmanlı yönetiminin de önceden haberdar olduğu "Genişletilmiş Ermenistan Projesi"[6] haritaları ile bire bir örtüşmekteydi. Osmanlı yönetiminin karşı hamlesi, önleyici tedbir olarak aldığı toplu Ermeni tehciri kararını aynı yılın Haziran ayında hızla uygulamaya koymak oldu. Yarıya yakını şehir merkezi ve çevresinden olmak üzere, Trabzon Sancağı genelindeki toplam 22.000 civarındaki Ermeni nüfusunun -Katolik mezhebine mensup olan küçük bir kısmı dışında kalanların- tamamı bu karar kapsamında sultanlık topraklarının güney kesimlerine doğru zorunlu sürgüne tabi tutuldu. Üç yıl önce Balkanlarda yaşananların halen sürmekte travmasının da etkisiyle, panik halinde aceleyle alınan bu karar, ilerleyen aşamalarda sürgün yollarındaki sivil intikam saldırıları ve toplu katliamlarla bir etnik arındırma sürecine dönüştü.
Ertesi sene benzer bir trajediyi farklı boyutlarıyla aynı bölgenin Müslüman ahalisi yaşadı. 1916 yılında Trabzon çevresini işgal den Çarlık ordusunun ve onlara refakat eden Ermeni milislerinin önünden kaçan yüzbinlerce sivil herşeyi geride bırakıp yaya olarak karadan, teknelerle denizden batıya sürüldüler. "Muhacirlik" olarak toplumsal hafızaya kazınan bu süreçte onbinlerce yaşlı, kadın ve çocuk hastalık ve açlıktan yollarda kırıldı.
Savaş sonrasında her iki taraftan da hayatta kalabilenler geri döndü. Geri dönemeyen Müslüman ahalinin sayısı, geriye dönemeyen Ermenilerden onlarca kat fazlaydı. Bununla birlikte geride bıraktıkları mülklerine el koyulan, bölgede yaşanan tüm bu trajedilerin sorumlusu olarak görülerek nefret odağı haline gelen Ermeni toplumunun Trabzon çevresinde artık barınabilmesi imkansızdı. Trabzon Ermenilerinin tamamı İstanbul'a ve ülke dışına göç etmek zorunda kaldı.
Sonuç olarak her iki tarafa da ağır yıkım getiren bu trajik süreç, çoğunluğu olayların arka planından habersiz köylülerden oluşan Trabzon Ermenilerinin atalarının mülteci olarak yerleşip memleket bellediği topraklara ve evlerine sonsuza dek veda etmelerine neden oldu. O altı asırlık mermer şükran kitabesi bile, kendi tarihsel tezleri ile çeliştiği için olsa gerek, kendi milliyetçileri tarafından yok edildi. Bugün artık Ermeniler de Ermenilerin o kitabesi de Trabzon'da yok.
İzler
Ermenilerin Trabzon ve çevresinde mülteci olarak başlayıp sürgünle sona eren 600 yıllık hikayelerinden geriye birçok iz kalmıştır. Günümüzde hala kullanılan bazı Ermenice köy ve mahalle adları dışında, Trabzon yerel mutfağındaki bazı tatlılar, kete gibi bazı hamur işleri, el sanatlarındaki kimi metal işleme/süsleme teknikleri ve taş örme ustalığı ekolü de muhtemelen onların bölgeye taşıdıkları kültürel miraslardır. Özellikle iç kesimlerden, Harşit vadisi yoluyla gelenlerin Trabzon'un batı kesiminde yerleştikleri bölgelerde bıraktıkları en belirgin ayırt edici iz ise davul-zurna ikilisidir.
Önemli Kişiler
- Avedis Zilciyan (1596-1651) Tasarımcı
- Simon Yeremyan (1871-1938) Şair, Yazar
Kaynakça
- ↑ Ahmet Mican Zehiroğlu (2000) "Antik Çağlarda Doğu Karadeniz" s.59
- ↑ Ahmet Mican Zehiroğlu (2018) "Trabzon İmparatorluğu (3. Cilt)" s.125-128
- ↑ Heath W. Lowry (2012) "Trabzon şehrinin İslâmlaşma ve Türkleşmesi, 1461-1583" s.48-55
- ↑ M. Tayyib Gökbilgin (1962) "[XVI. Yüzyıl Başlarında Trabzon Livası ve Doğu Karadeniz Bölgesi" s.297
- ↑ Royal Geographical Society (1910) "Map of Eastern Turkey in Asia (Ethnographical)"
- ↑ Woodrow Wilson (1920) "Boundary between Turkey and Armenia"