"Hasan Ali Yücel" sayfasının sürümleri arasındaki fark
(→Hayatı) |
|||
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 15 değişikliği gösterilmiyor) | |||
2. satır: | 2. satır: | ||
Hasan Âli Yücel (1897-1961) [[Görele]] asıllı eğitimci ve bürokrattır. | Hasan Âli Yücel (1897-1961) [[Görele]] asıllı eğitimci ve bürokrattır. | ||
− | 20. yüzyılda, bilim, kültür ve sanat kategorilerinde dünya | + | 20. yüzyılda, bilim, kültür ve sanat kategorilerinde dünya literatürüne Türkiye'den yapılmış kalıcı akademik katkıların tamamına yakını, onun bu alanlardaki reformlarda etkili ve belirleyici olduğu 30'lu, 40'lı yıllarda gerçekleşmiştir. |
==İsim== | ==İsim== | ||
− | Adını aldığı büyükbabası, Osmanlı döneminde Posta Telgraf Nazırı olarak görev yapmış olan, [[Görele]]'nin [[Daylı]] köyünden Hasan Ali | + | Adını aldığı büyükbabası, Osmanlı döneminde Posta Telgraf Nazırı olarak görev yapmış olan, [[Görele]]'nin [[Daylı]] köyünden Hasan Ali İmamzâde'dir. Soyadı kanunu ile ikinci adının Türkçe karşılığı olarak seçtiği "Yücel" öncesinde, kendisinin de soy adı olan "İmamzâde", Alevi Bektaşi geleneğinde, özellikle İran ve Kafkasya çevresiyle ilişkili toplumlarda, kendi soylarını oniki imamlara dayandıran ailelerin kullandığı bir isimlendirmedir. |
==Hayatı== | ==Hayatı== | ||
− | '''17 Aralık 1897''''de İstanbul'da doğdu. | + | '''17 Aralık 1897''''de İstanbul'da doğdu.<ref>Tanıl Bora (2021) "Hasan Âli Yücel" s.15-17</ref> |
'''1921''' yılında İstanbul Üniversitesi, Felsefe bölümünden mezun oldu. Ertesi yıl İzmir'e öğretmen olarak atandı. Orada '''1923''' yılında bir söyleşide karşılaştığı Atatürk'e eğitim reformuna ilişkin planının ne olduğunu sorarak ilk kez dikkatleri üzerine çekti. Bu kısa diyalog, muhtemelen bürokrasi kariyerinde önünün açılmasını sağlayacak bir yakın takip sürecinin başlangıcı olmuştu. Aynı yıl tekrar İstanbul'a döndü ve çeşitli okullarda, felsefe, sosyoloji ve edebiyat dersleri vermeye devam etti. Bu yıllarda idealist bir öğretmen olarak felsefe üzerine çeşitli ders kitapları yazmaya da girişti ve bu alandaki eksikliği kendince gidermeye çalıştı. Aynı dönemde Hıfzı Tevfik ve [[İhsan Mehmed Hamamizade|Hamâmîzâde İhsan]] ile birlikte "Türk Edebiyatı Numuneleri" isimli kitabı yazdı. | '''1921''' yılında İstanbul Üniversitesi, Felsefe bölümünden mezun oldu. Ertesi yıl İzmir'e öğretmen olarak atandı. Orada '''1923''' yılında bir söyleşide karşılaştığı Atatürk'e eğitim reformuna ilişkin planının ne olduğunu sorarak ilk kez dikkatleri üzerine çekti. Bu kısa diyalog, muhtemelen bürokrasi kariyerinde önünün açılmasını sağlayacak bir yakın takip sürecinin başlangıcı olmuştu. Aynı yıl tekrar İstanbul'a döndü ve çeşitli okullarda, felsefe, sosyoloji ve edebiyat dersleri vermeye devam etti. Bu yıllarda idealist bir öğretmen olarak felsefe üzerine çeşitli ders kitapları yazmaya da girişti ve bu alandaki eksikliği kendince gidermeye çalıştı. Aynı dönemde Hıfzı Tevfik ve [[İhsan Mehmed Hamamizade|Hamâmîzâde İhsan]] ile birlikte "Türk Edebiyatı Numuneleri" isimli kitabı yazdı. | ||
14. satır: | 14. satır: | ||
'''1927''''de Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu'na atandı. İki yıl sonra genel müfettiş unvanıyla bakanlık müsteşarı seviyesine terfi ettiğinde henüz 32 yaşındaydı. '''1930''' yılında Fransa'nın kültür ve eğitim politikalarını yerinde inceleyip rapor hazırlaması için Paris'e gönderildi. Dönüşünde tüm gözlemlerini "Fransa'da Kültür İşleri" isimli bir kitapta topladı. Aynı yılın Kasım ayında Atatürk'ün 3 aylık bir yurt gezisine Eğitim Bakanlığı temsilcisi olarak rekafat etmekle görevlendirildi. Bu seyahat sırasındaki cesur ve açık sözlü tutumu, Atatürk'ü oldukça etkiledi. Ona dilde sadeleştirme ve öze dönüş için fikrini sorduğununda, bunun kişisel çabalarla değil, kurumsal bir planlamayla gerçekleşebileceğini düşündüğünü söylemişti. Seyahatin son günlerinde de, ortaya "Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?" şeklinde bir soru attığında ve çevresindekilerden cevaplamalarını istediğinde, en cesur cevap yine Hasan Ali Yücel'den gelmiş ve "Ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur" demişti.<ref>Hasan Ali Yücel (1957) "Hürriyet Gene Hürriyet" c.II s.894-895</ref> | '''1927''''de Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu'na atandı. İki yıl sonra genel müfettiş unvanıyla bakanlık müsteşarı seviyesine terfi ettiğinde henüz 32 yaşındaydı. '''1930''' yılında Fransa'nın kültür ve eğitim politikalarını yerinde inceleyip rapor hazırlaması için Paris'e gönderildi. Dönüşünde tüm gözlemlerini "Fransa'da Kültür İşleri" isimli bir kitapta topladı. Aynı yılın Kasım ayında Atatürk'ün 3 aylık bir yurt gezisine Eğitim Bakanlığı temsilcisi olarak rekafat etmekle görevlendirildi. Bu seyahat sırasındaki cesur ve açık sözlü tutumu, Atatürk'ü oldukça etkiledi. Ona dilde sadeleştirme ve öze dönüş için fikrini sorduğununda, bunun kişisel çabalarla değil, kurumsal bir planlamayla gerçekleşebileceğini düşündüğünü söylemişti. Seyahatin son günlerinde de, ortaya "Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?" şeklinde bir soru attığında ve çevresindekilerden cevaplamalarını istediğinde, en cesur cevap yine Hasan Ali Yücel'den gelmiş ve "Ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur" demişti.<ref>Hasan Ali Yücel (1957) "Hürriyet Gene Hürriyet" c.II s.894-895</ref> | ||
− | O tarihten sonra artık eğitim ve kültür politikalarını yönlendiren önde gelen isimlerden biri oldu. Özellikle bilimsel, teknik ve idari terminolojinin Türkçeleştirilmesi görevi kendisine verildi. Aynı sıralarda Atatürk, son çok partili demokrasi girişiminden de istediği yönde sonuç alamamış olması nedeniyle, çok kanatlı bir tek parti ile hem içeride hen dışarıda | + | O tarihten sonra artık eğitim ve kültür politikalarını yönlendiren önde gelen isimlerden biri oldu. Özellikle bilimsel, teknik ve idari terminolojinin Türkçeleştirilmesi görevi kendisine verildi. Aynı sıralarda Atatürk, son çok partili demokrasi girişiminden de istediği yönde sonuç alamamış olması nedeniyle, çok kanatlı bir tek parti ile hem içeride hen dışarıda konjonktürel denge siyasetine yönelme niyetindeydi. Muhtemelen planlanan bu denge politikasının bir parçası olarak, Hasan Ali Yücel '''1 Mart 1935''''de CHP milletvekili olarak meclise girdi ve aynı zamanda partinin Genel İdare Kurulu'na seçildi. |
− | + | Ancak hemen sonrasında yaşanan iç ve dış gelişmeler nedeniyle uzun bir süre kabineye yansıtılamayan bu denge siyaseti planı, Atatürk'ün ölümününü takiben İnönü tarafından hayata geçirildi. '''28 Aralık 1938''' tarihinde Hasan Ali Yücel Eğitim bakanlığı görevine atanırken, Nazi yanlısı Şükrü Saraçoğlu da Dışişleri Bakanlığı'na getirildi. Kabine adeta, patlak vermesi an meselesi görülen 2. Dünya Savaşı'nda izlenecek dış politika yelpazesinin bir fragmanıydı. | |
− | Bakanlık görevine başladığında ilk icraatı, o sırada savaş belirtileri nedeniyle ülke dışından Türkiye'ye dönen [[Behice Boran]], Cahit Arf, Mediha Esenel, Muzaffer Şerif Başoğlu, [[Necati Lugal]], Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav ve Zeki Velidi Togan gibi önemli akademisyenleri üniversitelere kazandırmak oldu. | + | Bakanlık görevine başladığında ilk icraatı, o sırada savaş belirtileri nedeniyle ülke dışından Türkiye'ye dönen [[Behice Boran]], Cahit Arf, Mediha Esenel, Muzaffer Şerif Başoğlu, [[Necati Lugal]], Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav ve Zeki Velidi Togan gibi önemli akademisyenleri üniversitelere kazandırmak ve önlerini açmak oldu. Bu kadrolar sonraki on yıl boyunca, tek üniversiteye sahip ve okuryazarlık oranı %16 civarında olan ülkeye akademyasında bir daha göremeyeceği bir altın çağ yaşatacaklardı. |
+ | Ardından '''17 Nisan 1940''''ta özel bir yasa çıkarılması için harekete geçerek, başından beri en büyük destekçisi olduğu İsmail Hakkı Tonguç'un Köy Enstitüleri projesinin fiili kuruluş sürecini başlattı. İki sene sonra da bu kurumlara yönetici öğretmen yetiştirmek üzere ayrıca özel bir Yüksek Köy Enstitüsü kuruldu. Sayıları girerek artan bu merkezlerde, hedeflenen eğitim ve kültür sıçramasını gerçekleştirmek üzere her yıl binlerce öğretmen yetiştirildi. | ||
− | + | Bir ay kadar sonra da, ileride "Türkiye Rönensansı" olarak da anılacak olan büyük tercüme seferberliğini başlattı. Dünya klasiklerini Türkçeye çevirmek üzere bakanlık bünyesinde bir tercüme ofisi kurdu. Ardından müzelerden, kütüphanelere kadar uzanan geniş çaplı bir bilim, eğitim ve kültür politikası reformuna girişti. Ancak tüm bu hamleleri gerici ve ırkçı çevrelerden, giderek şiddetlenen düzeyde olumsuz tepkiler almaya başladı. | |
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
+ | '''1942''' yılı başlarında kendisine yönelik bir başarısız suikast girişiminden kıl payı kurtuldu. Ancak saldırılar son bulmadı. Avrupa'da Nazilerin zafer haberleriyle coşan Irkçı Turancı unsurlar, onu hükümetin tek kişilik sol kanadı olarak görüyor, komünistleri bakanlığa, üniversitelere ve köy enstitülerine yerleştirmekle suçluyorlardı. Savaşın sonuna dek bu baskılara direndi. Ancak savaş sonrasında bu saldırılara kendi partisi CHP de dahil oldu ve üniversite kadrolarını, köy enstitülerini tasfiye etme adımları atılmaya başlandı. Buna rağmen, son icraatı ve en önemli hayallerinden biri olan "Üniversitelerin Özerkliği" yasasının, kısmen budanarak da olsa '''13 Haziran 1946''''da çıkmasına kadar istifa etmedi. Bu kararını, yenilenen seçimlerin hemen ertesinde '''5 Ağustos 1946''''da açıkladı. | ||
− | + | Sonrasında da kendisine yönelik ağır eleştirilerle mücadele etmeye devam etti. Bu süreçteki muhataplarından biri olan Nihal Atsız'ın avukatına hakaret davası açarak, konuyu hukuk zeminine taşıdı. Mahkeme sürecinde kendisine yöneltilen suçlamaları ve izahatlarını bir araya getirerek '''1947''' yılında yayımladığı "Dâvam" isimli kitabında, diğer iddialarla birlikte "bakanlığın tercüme ofisine komünistleri doldurarak, onlara Rus klasiklerini tercüme ettirdiği" şeklindeki suçlamaya da ayrıntılarıyla yer verdi. Bahsi geçen çevirmen kadrosunu isimleriyle sıralayarak, bunlara siyasi düşünceleri için değil liyakatleri nedeniyle görev verdiğini savundu. Bu listede Adnan Cemgil, Azra Erhat, [[Hasan İzzettin Dinamo]], Mina Urgan, [[Nazım Hikmet]], Nevzat Hatko, [[Niyazi Ağırnaslı]], [[Sabahattin Ali]], [[Sabahattin Eyüboğlu]] ve [[Zeki Baştımar]] en dikkat çeken isimlerdi.<ref>Hasan Ali Yücel (1947) "Davam" s.53-61, 123-124</ref> '''22 Aralık 1949''''da davayı kazandı. Ancak siyasete ve partisine yönelik küskünlüğünde bir değişiklik olmadı. '''21 Kasım 1950''''de CHP'den istifa etti ve siyasetten uzaklaştı. Takip eden yıllarda gazetelerde köşe yazarlığı ve kültürel yayımcılık faaliyetleri ile meşgul oldu. | |
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | Sonrasında da kendisine yönelik ağır eleştirilerle mücadele etmeye devam etti. | ||
'''27 Mayıs 1960''' sonrası eğitim planlamaları ile ilgili görüşlerine başvuruldu. Önce bu konudaki komisyon çalışmalarına, ardından da kurucu meclise davet edildi. Ancak kalan ömrü, kabul ettiği bu yeni görevleri tamamlamasına yetmedi. | '''27 Mayıs 1960''' sonrası eğitim planlamaları ile ilgili görüşlerine başvuruldu. Önce bu konudaki komisyon çalışmalarına, ardından da kurucu meclise davet edildi. Ancak kalan ömrü, kabul ettiği bu yeni görevleri tamamlamasına yetmedi. | ||
− | '''26 Şubat | + | '''26 Şubat 1961''' tarihinde İstanbul'da öldü. |
==Eserleri== | ==Eserleri== | ||
62. satır: | 46. satır: | ||
==Kaynakça== | ==Kaynakça== | ||
− | |||
[[Kategori: Önemli Kişiler]] | [[Kategori: Önemli Kişiler]] |
00.14, 5 Temmuz 2022 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Hasan Âli Yücel (1897-1961) Görele asıllı eğitimci ve bürokrattır.
20. yüzyılda, bilim, kültür ve sanat kategorilerinde dünya literatürüne Türkiye'den yapılmış kalıcı akademik katkıların tamamına yakını, onun bu alanlardaki reformlarda etkili ve belirleyici olduğu 30'lu, 40'lı yıllarda gerçekleşmiştir.
İsim
Adını aldığı büyükbabası, Osmanlı döneminde Posta Telgraf Nazırı olarak görev yapmış olan, Görele'nin Daylı köyünden Hasan Ali İmamzâde'dir. Soyadı kanunu ile ikinci adının Türkçe karşılığı olarak seçtiği "Yücel" öncesinde, kendisinin de soy adı olan "İmamzâde", Alevi Bektaşi geleneğinde, özellikle İran ve Kafkasya çevresiyle ilişkili toplumlarda, kendi soylarını oniki imamlara dayandıran ailelerin kullandığı bir isimlendirmedir.
Hayatı
17 Aralık 1897'de İstanbul'da doğdu.[1]
1921 yılında İstanbul Üniversitesi, Felsefe bölümünden mezun oldu. Ertesi yıl İzmir'e öğretmen olarak atandı. Orada 1923 yılında bir söyleşide karşılaştığı Atatürk'e eğitim reformuna ilişkin planının ne olduğunu sorarak ilk kez dikkatleri üzerine çekti. Bu kısa diyalog, muhtemelen bürokrasi kariyerinde önünün açılmasını sağlayacak bir yakın takip sürecinin başlangıcı olmuştu. Aynı yıl tekrar İstanbul'a döndü ve çeşitli okullarda, felsefe, sosyoloji ve edebiyat dersleri vermeye devam etti. Bu yıllarda idealist bir öğretmen olarak felsefe üzerine çeşitli ders kitapları yazmaya da girişti ve bu alandaki eksikliği kendince gidermeye çalıştı. Aynı dönemde Hıfzı Tevfik ve Hamâmîzâde İhsan ile birlikte "Türk Edebiyatı Numuneleri" isimli kitabı yazdı.
1927'de Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu'na atandı. İki yıl sonra genel müfettiş unvanıyla bakanlık müsteşarı seviyesine terfi ettiğinde henüz 32 yaşındaydı. 1930 yılında Fransa'nın kültür ve eğitim politikalarını yerinde inceleyip rapor hazırlaması için Paris'e gönderildi. Dönüşünde tüm gözlemlerini "Fransa'da Kültür İşleri" isimli bir kitapta topladı. Aynı yılın Kasım ayında Atatürk'ün 3 aylık bir yurt gezisine Eğitim Bakanlığı temsilcisi olarak rekafat etmekle görevlendirildi. Bu seyahat sırasındaki cesur ve açık sözlü tutumu, Atatürk'ü oldukça etkiledi. Ona dilde sadeleştirme ve öze dönüş için fikrini sorduğununda, bunun kişisel çabalarla değil, kurumsal bir planlamayla gerçekleşebileceğini düşündüğünü söylemişti. Seyahatin son günlerinde de, ortaya "Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?" şeklinde bir soru attığında ve çevresindekilerden cevaplamalarını istediğinde, en cesur cevap yine Hasan Ali Yücel'den gelmiş ve "Ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse o zaman kurtulmuş olur" demişti.[2]
O tarihten sonra artık eğitim ve kültür politikalarını yönlendiren önde gelen isimlerden biri oldu. Özellikle bilimsel, teknik ve idari terminolojinin Türkçeleştirilmesi görevi kendisine verildi. Aynı sıralarda Atatürk, son çok partili demokrasi girişiminden de istediği yönde sonuç alamamış olması nedeniyle, çok kanatlı bir tek parti ile hem içeride hen dışarıda konjonktürel denge siyasetine yönelme niyetindeydi. Muhtemelen planlanan bu denge politikasının bir parçası olarak, Hasan Ali Yücel 1 Mart 1935'de CHP milletvekili olarak meclise girdi ve aynı zamanda partinin Genel İdare Kurulu'na seçildi.
Ancak hemen sonrasında yaşanan iç ve dış gelişmeler nedeniyle uzun bir süre kabineye yansıtılamayan bu denge siyaseti planı, Atatürk'ün ölümününü takiben İnönü tarafından hayata geçirildi. 28 Aralık 1938 tarihinde Hasan Ali Yücel Eğitim bakanlığı görevine atanırken, Nazi yanlısı Şükrü Saraçoğlu da Dışişleri Bakanlığı'na getirildi. Kabine adeta, patlak vermesi an meselesi görülen 2. Dünya Savaşı'nda izlenecek dış politika yelpazesinin bir fragmanıydı.
Bakanlık görevine başladığında ilk icraatı, o sırada savaş belirtileri nedeniyle ülke dışından Türkiye'ye dönen Behice Boran, Cahit Arf, Mediha Esenel, Muzaffer Şerif Başoğlu, Necati Lugal, Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav ve Zeki Velidi Togan gibi önemli akademisyenleri üniversitelere kazandırmak ve önlerini açmak oldu. Bu kadrolar sonraki on yıl boyunca, tek üniversiteye sahip ve okuryazarlık oranı %16 civarında olan ülkeye akademyasında bir daha göremeyeceği bir altın çağ yaşatacaklardı.
Ardından 17 Nisan 1940'ta özel bir yasa çıkarılması için harekete geçerek, başından beri en büyük destekçisi olduğu İsmail Hakkı Tonguç'un Köy Enstitüleri projesinin fiili kuruluş sürecini başlattı. İki sene sonra da bu kurumlara yönetici öğretmen yetiştirmek üzere ayrıca özel bir Yüksek Köy Enstitüsü kuruldu. Sayıları girerek artan bu merkezlerde, hedeflenen eğitim ve kültür sıçramasını gerçekleştirmek üzere her yıl binlerce öğretmen yetiştirildi.
Bir ay kadar sonra da, ileride "Türkiye Rönensansı" olarak da anılacak olan büyük tercüme seferberliğini başlattı. Dünya klasiklerini Türkçeye çevirmek üzere bakanlık bünyesinde bir tercüme ofisi kurdu. Ardından müzelerden, kütüphanelere kadar uzanan geniş çaplı bir bilim, eğitim ve kültür politikası reformuna girişti. Ancak tüm bu hamleleri gerici ve ırkçı çevrelerden, giderek şiddetlenen düzeyde olumsuz tepkiler almaya başladı.
1942 yılı başlarında kendisine yönelik bir başarısız suikast girişiminden kıl payı kurtuldu. Ancak saldırılar son bulmadı. Avrupa'da Nazilerin zafer haberleriyle coşan Irkçı Turancı unsurlar, onu hükümetin tek kişilik sol kanadı olarak görüyor, komünistleri bakanlığa, üniversitelere ve köy enstitülerine yerleştirmekle suçluyorlardı. Savaşın sonuna dek bu baskılara direndi. Ancak savaş sonrasında bu saldırılara kendi partisi CHP de dahil oldu ve üniversite kadrolarını, köy enstitülerini tasfiye etme adımları atılmaya başlandı. Buna rağmen, son icraatı ve en önemli hayallerinden biri olan "Üniversitelerin Özerkliği" yasasının, kısmen budanarak da olsa 13 Haziran 1946'da çıkmasına kadar istifa etmedi. Bu kararını, yenilenen seçimlerin hemen ertesinde 5 Ağustos 1946'da açıkladı.
Sonrasında da kendisine yönelik ağır eleştirilerle mücadele etmeye devam etti. Bu süreçteki muhataplarından biri olan Nihal Atsız'ın avukatına hakaret davası açarak, konuyu hukuk zeminine taşıdı. Mahkeme sürecinde kendisine yöneltilen suçlamaları ve izahatlarını bir araya getirerek 1947 yılında yayımladığı "Dâvam" isimli kitabında, diğer iddialarla birlikte "bakanlığın tercüme ofisine komünistleri doldurarak, onlara Rus klasiklerini tercüme ettirdiği" şeklindeki suçlamaya da ayrıntılarıyla yer verdi. Bahsi geçen çevirmen kadrosunu isimleriyle sıralayarak, bunlara siyasi düşünceleri için değil liyakatleri nedeniyle görev verdiğini savundu. Bu listede Adnan Cemgil, Azra Erhat, Hasan İzzettin Dinamo, Mina Urgan, Nazım Hikmet, Nevzat Hatko, Niyazi Ağırnaslı, Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüboğlu ve Zeki Baştımar en dikkat çeken isimlerdi.[3] 22 Aralık 1949'da davayı kazandı. Ancak siyasete ve partisine yönelik küskünlüğünde bir değişiklik olmadı. 21 Kasım 1950'de CHP'den istifa etti ve siyasetten uzaklaştı. Takip eden yıllarda gazetelerde köşe yazarlığı ve kültürel yayımcılık faaliyetleri ile meşgul oldu.
27 Mayıs 1960 sonrası eğitim planlamaları ile ilgili görüşlerine başvuruldu. Önce bu konudaki komisyon çalışmalarına, ardından da kurucu meclise davet edildi. Ancak kalan ömrü, kabul ettiği bu yeni görevleri tamamlamasına yetmedi.
26 Şubat 1961 tarihinde İstanbul'da öldü.
Eserleri
Eğitim hizmetine yönelik hazırladığı veya katkıda bulunduğu çok sayıda ders kitabı dışında, kaleme aldığı diğer belli başlı eserleri şunlardır:
- İnceleme:
- Türk Edebiyatına Toplu Bir Bakış (1932); Fransa Maarif Teşkilatında Müfettişler (1934); Fransa’da Kültür İşleri (1936); Edebiyat Tarihimizden (1957); Kıbrıs Mektupları (1957); İngiltere Mektupları (1958); Bilimler Felsefesi Mantık (1948)
- Derleme:
- Dâvam (1947); Dâvâlar ve Neticesi (1950)
- Şiir:
- Dönen Ses (1933); Dört Hayvan, Bir İnsan (1943); Mevlâna (1952)