Mualla Eyüboğlu

Okune sitesinden
Okune (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 09.31, 7 Mart 2021 tarihli sürüm (→‎Hayatı)
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Mualla Eyüboğlu

Mualla Eyüboğlu (1919-2009) Maçka asıllı mimardır.


İsim

Maçka'nin çevresinde yerleşik olan Eyüboğlu sülalesine mensuptur. Soyadını sülale adından almıştır.

Hayatı

13 Mart 1919 tarihinde

İlk ve Orta öğrenimini İstanbul'a yerleşen ailesinin yanında tamamladı. 1911 yılında Edirne Muallim Mektebine yazıldı. Sosyalist ve Marksist fikirlerle ilk kez bu okul çevresinde tanıştı. 1914 yılındaki mezuniyetini takiben ve henüz daha büyük savaş patlamamış iken, Karadeniz limanları arasında ticaret yapan yakınlarının vasıtasıyla Romanya ve Rusya'yı kapsayan bir seyahate çıktı. Özellikle Rusya'da en keskin sınıf çelişkilerini ve sınıfsal mücadelenin ilk işaretlerini, birkaç sene içinde gerçekleşecek devrimin beşiğinde, yerinde gözlemleme şansı buldu. Ufkunu açan bu yolculuk sonrası Marksizm fikrini tamamen benimsemiş durumdaydı. Savaş başladıktan bir süre sonra, 1915 yılı içinde askere alındı ve Hicaz cephesine gönderildi. 1917 yılında İngilizlere tutsak düşerek, Mısır'da İskenderiye yakınlarındaki esir kampına gönderildi. Orada kamp içinde dağıtılmak üzere çıkardığı gazetelerde, "Halit Rıfkı" imzasıyla siyasi düşüncelerini yansıttığı ilk makalelerini yayımladı. Rusya'da gerçekleşen Bolşevik devrimi ile ilgili gelişmelere dair kendi Bilimsel-Marksist bakışıyla, pratik açıdan olumlu ama teorik açıdan temkinli değerlendirmeler yapıyordu. Onlardan biri olan 14 Nisan 1919 tarihli bir makalesinde ise şunları yazıyordu: [1]

"...Mezun olduğum zaman mutlaka Anadolu'da çalışmak istiyordum. Annem de her zaman diyor ki 'Aman uşaklarım elinizden geldiğince köylücükleri okutun'. Hepimiz onun için hoca olduk. Ben de Anadolu'da öğretmen olarak çalışmak istedim. Fakat o zaman Anadolu'da mimar tabiri dahi yok. Nerede çalışacağım? O zaman Sabahattin ağabeyim Talim Terbiye Kurulu azası. Ben annemden bir hafta ağabeyime gidiyorum diye izin aldım. Ankara'ya gittim. İlk Tedrisat Umum Müdürü Tonguç beni Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yapı Kolu Başkanı tayin etti. Ağabeyimle Hasanoğlan'a gittik. Köy Enstitüleri'ne bir şey öğretemedim ama Yapı Kolu başkanıyken talebeden çok şey öğrendim. Köy Enstitüleri'ne mimar olmanın öğretici tarafı şu oldu: Herkesten kendi yaşadığı evin planını yapmasını istedim. İşte o zaman Anadolu'daki 40 bin köyün daha prehistoryada yaşadığını gördüm ve bu beni daha çok heyecanlandırdı..."


Özelikle bu son makalesinin yankıları Moskova'ya kadar ulaşmış ve 14 Ekim 1920 tarihli Pravda gazetesinde bir çevirisi bile yayımlanmıştı. Aslında o sene, Trabzon'da Bolşeviklerin en faal olduğu dönemdi. Şehirde, Anadolu'nun ilk Marksist gazetesi olan , aynı sene içinde yayım hayatına girmiş, özellikle matbaa ve liman işçileri arasında komünist örgütlenmeler başlamıştı. Hatta aynı sıralarda Bakü'de Komintern tarafından toplanan Doğu Halkları Kurultayı'na, Anadolu'dan en kalabalık katılım da Trabzon'dan gerçekleşmişti. Ancak Rıfkı Kulaç'ın yazıları dışında, bu faaliyetlerden herhangi birine dahil olduğuna veya katkıda bulunduğuna dair bir iz yoktu.

Bu arada 28 Ocak 1921'de Mustafa Suphi ve ekibinin, Ankara hükümetinin emriyle Karadeniz'de infaz edilmesiyle, şehirde rüzgarlar birden aksi yöne dönmüştü. Kendisi de can güvenliğinden endişe duymuş olacak ki birkaç hafta içinde şehri terk etti ve İstanbul'a geçti. Orada Fransızca dersleri vererek geçimini sağlamaya çalıştı. Siyasi yazılarına bir süre ara verdi. Aynı yılın sonuna doğru deniz yolu ile önce Batum'a, oradan da Tiflis'te yerleşik olan akrabalarının yanına gitti. Kasım 1922'de Moskova'da çıkan Kızıl Şark isimli derginin ilk sayısında "Saltanat Etrafında" isimli makalesi yayımlandı. 1923 yılında Moskova'ya geçti, KUTV Üniversitesinde Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaya başladı. İki yıl sonra, Türkiye'den TKP'nin eğitim için gönderdiği gençlerden biri olan henüz 20 yaşındaki Sürmeneli hemşehrisi Zeki Baştımar da o günlerde onun oradaki öğrencilerinden biri olacaktı. Öte yandan Lenin'in ölümü ve sonrasında yaşanan gelişmelerle Bolşevik devriminin artık fiilen sona erdiğini, yeni bir sürecin başlamakta olduğunu muhtemelen fark eden Rıfkı Kulaç, Türkiye'ye dönmenin yollarını aramaya başlamıştı.

Nihayet Ağustos 1926'da Trabzon'a döndü. Bir süre sonra orada Yeni Yol isimli gazetenin önce genel müdürü, ardından başyazarı ve ortağı oldu. O yıllardan itibaren başını belaya sokacak yazılar yazmaktan olabildiğince uzak durdu. Hükümetin gericilikle mücadelesini, ilerlemeci, aydınlanmacı modernleşme çabalarını destekledi. 1928'de mali sorunlar nedeniyle gazete sahipliği sonra erdi. 1930'lu yıllardan itibaren Komünistler üzerindeki baskıların yoğunlaşmasıyla, kendisi de sürekli olarak yakından izlenen isimler arasında yer aldı. Ancak partili veya örgütlü olduğuna dair herhangi bir emare görülmediği için, tutuklamaya maruz kalmadı.

1936 yılında ilk ve tek basılı edebi eseri olan "Milletleşen Adam" romanını yayımladı. Bu romanında, ülkenin bağımsızlık mücadelesini ve idari dönüşümünü eleştirel bir gözle yorumladı.

1947'den itibaren ayyuka çıkan Komünist cadı avı döneminde, giderek alenileşen polis takibi nedeniyle iyice kabuğuna çekildi, aynı zamanda sosyal hayattan da dışlanmaya başladı. Trabzon Halkevi tarafından çıkarılan İnan dergisinde arada bir çıkan "zararsız" yazılarının dışında, günleri Şehir Kulübü ile evi arasında geçmeye başladı. Buna rağmen, devletin gözünde ne denli tehlikeli ise, Trabzon'da o dönemde çok sayıda mevcut olan dış temsilcilikler nezdinde de o denli itibar sahibi bir entelektüeldi. Fransızca, Rusça ve Farsça dahil birkaç dile hakimiyetiyle; kültür, sanat ve uluslararası siyaset konularındaki muazzam genel kültürü ile Rıfkı Kulaç, şehirdeki konsoloslukların resepsiyonlarında her zaman vazgeçilmez davetliler arasında yer alırdı.

16 Ağustos 2009 tarihinde İstanbul'da, 90 yaşında öldü.

Eserleri

  • Topkapı Sarayı'nda Padişah Evi (Harem) (1986 İstanbul)

Kaynakça

  1. Tuba Çandar (2003) "Hitit Güneşi Mualla Eyüboğlu Anhegger"