Hamdi Alev Şamilof

Okune sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Hamdi (Alev) Şamilof

Hamdi (Alev) Şamilof (1894-1969) Of doğumlu siyasetçidir.

1920'li yıllardan itibaren gizli Türkiye Komünist Partisi'nin önde gelen isimlerinden biri olmuştur.

İsim

Oflu Şamiloğlu sülalesine mensuptur. Ailesinin Batum'da yerleşik olan bir diğer kolu ise aynı soyadını, şehrin Çarlık Rusyası egemenliği altında olduğu dönemde "Şamilof" olarak kullanmıştır. Hamdi Şamilof da ilk gençlik yıllarında o tarafa göç ettiği için, soyadını o şekliyle kullanmayı tercih etmiştir. Türkiye'ye dönüşünden sonra, soyadı kanununu takiben aldığı resmi soyadı "Alev" ise, kendisinin de MK üyesi olduğu dönemde TKP tarafından İstanbul'da yayınlanan Alev isimli illegal gazetenin hatırasıdır.

Hayatı

1894 yılında Of kasabası yakınlarındaki Alano beldesinde doğdu.

1913 yılında okumak ve çalışmak için Çarlık Rusyası'na gitmeye karar verdi. Önce Batum'a geçti ve bir süre oradaki akrabalarının yanında kaldı. Daha sonra, Saratov şehrine yerleşmiş olan üvey ağabeyinin yanına gitti. Oradayken 1914 yılında Çarlık Rusyası ordusuna askere alındı. Polonya cephesinde çavuş rütbesiyle Almanlara karşı savaştı. 1917 yılında cephenin dağılması birlikte diğer birçok askerle beraber Bolşeviklerin saflarına katıldı. 1918'de Kızıl Ordu bünyesinde oluşturulan seçkin birliklerde görev yaptı ve Ukrayna cephesinde Beyaz Ordu güçleri ile çarpıştı. Üstün başarılarında ötürü Vayenni Komisar nişanı aldı.

Kızıl Ordu'dan terhis olduktan sonra 1921 yılında Marksizm-Leninizm eğitimi almak üzere Moskova'da yeni kurulmuş olan KUTV üniversitesine girdi ve orada 3 yıl süren yüksek öğrenimini, dönem arkadaşı Nazım Hikmet ile birlikte okulun ilk mezunlarından biri olarak tamamladı. Sonraki yaşamı boyunca da Nazım Hikmet'in en yakın ve en güvendiği dostlarından biri oldu.

1924'de Türkiye'ye dönerek TKP kadrolarına katıldı. Aynı sene Lenin'in ölümü ve sonrasındaki süreçte, Rusya'da Ulusalcı-Sağ kanadın Yosif Cuğaşvili (Stalin) önderliğinde SBKP ve Komintern yönetimini ele geçirmesini takiben, Türkiye Komünist Partisi çevresinde de paralel gelişmeler yaşandı. 1925'de TKP'nin Trabzonlu Leninist lideri Salih Hacıoğlu'nun tasfiye edilmesi ve İstanbul merkezli Ulusalcı-Sağ kliğin Selanikli Şefik Hüsnü önderliğinde yönetimi ele geçirmesinin ardından, Şamilof, yakın arkadaşı Nazım Hikmet ile birlikte muhalif tarafta yer aldı. Ancak bir süre daha parti içindeki konumunu korumaya devam etti.

1927 yılında gerçekleşen polis operasyonunda TKP'nin ülke içindeki tüm ileri gelenleri ile birlikte tutuklandı. İstiklal Mahkemesi'ndeki yargılamaları 13 Ocak 1928'de sonuçlandı. Şefik Hüsnü, Salih Hacıoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Hikmet Kıvılcımlı gibi isimlerle birlikte 4 aylık hapis cezası alan Şamilof o sırada partinin merkez komite üyesi ve mali işlerden sorumlu örgüt bürosu sekreteriydi.

1929 yılında Nazım Hikmet ile birlikte TKP içinde Leninist muhalefeti fiilen örgütleyen isim oldu. Aynı yılın sonlarına doğru İstanbul'da Pendik sahilinde bir adreste hareketin ilk toplantısını organize etti. Daha sonra "Pavli Kongresi" veya "İşçi Muhalefeti" olarak anılacak olan bu toplantıya kendisi de aktif bir TKP militanı olan eşi Emine Şamilof ve Nazım Hikmet'in yanısıra, Ahmet Fırıncı, Mustafa Börklüce gibi önemli isimler katıldı. O dönemde taze bir KUTV mezunu olarak memlekete henüz yeni dönmüş olan Zeki Baştımar'ın da içinde olduğu bazı genç isimler de katılımcılar arasındaydı.

1930 senesi başlarında kongre bildirgesiyle birlikte Komintern'e bir temsilci gönderildi ve TKP'yi Şefik Hüsnü ekibinin değil kendilerinin temsil ettiği, gerekçeleriyle birlikte deklare edildi. Bu durumun tanınması talep edildi. Ancak Şefik Hüsnü ekibi de boş durmamış, Komintern'e başvurarak bu toplantıyı düzenleyenlerin "hain, polis ajanı ve bozguncu" olduğunu bildirmişti. Komintern, Şamilof-Nazım ekibinin taleplerini reddetti. Ama karşı cephe, onlara asıl darbeyi vuracak sihirli sözcüğü de sonraki aşamada kullandı: "Onlar Troçkist döneklerdi". Şamil ve Nazım çevresi bu son yafta ile, bir süre sonra çıkan bir Komintern kararı ile partiden ihraç edildiler. Zira o yıllarda Cuğaşvili çizgisine biat etmeyen Leninistleri tasfiye veya imha etmenin en kolay yolu "Troçkist" yaftasıydı. İhraç kararını tanımayan Nazım Hikmet, Şamilof'u ve diğer arkadaşlarını faaliyetlere aynı şekilde devam etmeye ikna etti. (Bu süreçte Zeki Baştımar'ın stratejik hamlesi ise oldukça ilginçti. Aynı sıralarda askere alınmış ve dönüşünde ret kararını öğrendiğinde, Komintern desteği olmadan bu hareketin yürümeyeceği kanaatine varmıştı. Kendisi de hem fikren Leninist muhalefete hem de şahsen Nazım'a yakın olmasına rağmen mücadeleyi içeriden yürütmeye karar vermiş, gruptan ayrılmıştı. İleriki yıllar onun bu öngörüsünü haklı çıkaracaktı. Zira 20 yıl sonra partinin dizginlerini eline alacak, ardından Şefik Hüsnü tayfasının tamamını partiden ihraç edecek ve Nazım Hikmet'i partinin MK üyeliğine getirecekti.)

Şamilof ve Nazım Hikmet çevresi uzun bir süre daha "Muhalif TKP" olarak aynı yapıyla varlığını sürdürdü. Ancak 1938 yılı başlarında, oldukça geniş çaplı ve planlı bir komplo ile hepsi birden tutuklandılar. Denizci astsubaylar üzerinden yürütülen siyasi bir soruşturma zemininde, donanma içinde Komünist örgütlenme faaaliyeti yürütmekle suçlandılar. Tarihe "Donanma Davası" olarak geçecek olan bu komploda, Hamdi Şamilof davanın iki numaralı sanığıydı.

29 Ağustos 1938 günü karara bağlanan davada Nazım Hikmet 20 yıl, Şamilof da 18 yıl ile sanıklar arasında en büyük cezaları alan isimler oldular. Eşi Emine Şamilof ise 5 yıla mahkum edildi. Üçü de davanın diğer mahkumlarıyla birlikte cezalarını çekmek üzere Sinop Kalesi zindanlarına gönderildiler. [1]

Ağır koşullarda geçen 12 senelik tutsaklığının ardından, çıkartılan bir genel afla 15 Temmuz 1950 tarihinde serbest bırakıldığında 56 yaşındaydı. Siyasetten uzaklaşmak istediğini açıkladı ve köşesine çekildi.

1969 yılında İstanbul'da öldü.

Kaynakça