Rıfkı Kulaç

Okune sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Rıfkı Kulaç (1920)

Halid Rıfkı Kulaç (1891-1962) Sürmene doğumlu gazeteci ve yazardır.

Trabzon'un en eski Marksist entelektüeli ve aynı zamanda 20. yüzyılının ilk yarısına iz bırakmış en özgün şahsiyetlerden biridir.

İsim

Sürmene'nin Zarha mahallesinde yerleşik olan Kulaçoğlu sülalesine mensuptur. Soyadını sülale adından almıştır.

Hayatı

1891 yılında Sürmene'de doğdu.

İlk ve Orta öğrenimini İstanbul'a yerleşen ailesinin yanında tamamladı. 1911 yılında Edirne Muallim Mektebine yazıldı. Sosyalist ve Marksist fikirlerle ilk kez bu okul çevresinde tanıştı. 1914 yılındaki mezuniyetini takiben ve henüz daha büyük savaş patlamamış iken, Karadeniz limanları arasında ticaret yapan yakınlarının vasıtasıyla Romanya ve Rusya'yı kapsayan bir seyahate çıktı. Özellikle Rusya'da en keskin sınıf çelişkilerini ve sınıfsal mücadelenin ilk işaretlerini, birkaç sene içinde gerçekleşecek devrimin beşiğinde, yerinde gözlemleme şansı buldu. Ufkunu açan bu yolculuk sonrası Marksizm fikrini tamamen benimsemiş durumdaydı. Savaş başladıktan bir süre sonra, 1915 yılı içinde askere alındı ve Hicaz cephesine gönderildi. 1917 yılında İngilizlere tutsak düşerek, Mısır'da İskenderiye yakınlarındaki esir kampına gönderildi. Orada kamp içinde dağıtılmak üzere çıkardığı gazetelerde, "Halit Rıfkı" imzasıyla siyasi düşüncelerini yansıttığı ilk makalelerini yayımladı. Rusya'da gerçekleşen Bolşevik devrimi ile ilgili gelişmelere dair kendi Bilimsel-Marksist bakışıyla, pratik açıdan olumlu ama teorik açıdan temkinli değerlendirmeler yapıyordu. Onlardan biri olan 14 Nisan 1919 tarihli bir makalesinde ise şunları yazıyordu: [1]

"...Bolşeviklik, görmüş geçirmiş dünyamızın ilk kez şahit olduğu bir hareket değildir. Eski Roma'da kölelerin asillere çektiği kılıç, İran'da Demirci Kava'nın kaldırdığı meşin bayrak, Türk tarihinde Simavi Bedrettin hazretlerinin topladığı cemaat, bugünkü Bolşevikliğin geçmişte tekrarlanmış örnekleridir..."

Aynı kampta çıkardığı bir başka gazetedeki 20 Şubat 1920 tarihli bir makalesinde de Anadolu için yegane kurtuluş yolunun Marksizm olduğunu şu şekilde dile getirmekteydi:

"...Hiçbir dakika unutulmamalı ki bütün kavimler yavaş yavaş Karl Marks'ın ümmeti olmaktadır. O halde mukadderatımızın ibresini kurtuluşa çıkan kutba çevirmek için [bunu] her şeyden evvel sanat ve irfan gibi en büyük eski zafer ilahesi saymalıyız. Asırlardan beri açtığı çukurları dolduran kara bahtlı bir millet için selametin en kestirme yolu bu yoldur..."

Aynı yılın yaz aylarına doğru, imzalanan ateşkes antlaşması sonrası esir değişimi kapsamında serbest bırakıldı ve İstanbul'a gönderildi. Oradan Sürmene'ye geri döndü ve hiç vakit kaybetmeden yazılarına kaldığı yerden devam etmeye başladı. Oradaki ilk makaleleri Trabzon'da İkbal gazetesinde yayımlandı. Lenin'in Marksizm ve Devrim yorumlarına ilişkin teorik çekinceleri hâlâ devam etse de, Bolşevik devriminin insanlık için halihazırdaki en büyük umut olduğunu düşünüyordu. Aynı gazetede 18 Eylül 1920 tarihli yazısında şunları söylüyordu:

"...Bolşeviklik, insan zekasının tasarladığı en son, en mükemmel, en üstün idare mekanizmasıdır. [Bir tebaa olarak] henüz özgürlükçü ilkelerle hiç tanışmamış olan milletimizin, bu yeni harekete, İngiliz tarzında olduğu gibi yavaş yavaş fakat güvenli şekilde dahil olması kurtuluşumuzun yegane koşuludur..."

Özelikle bu son makalesinin yankıları Moskova'ya kadar ulaşmış ve 14 Ekim 1920 tarihli Pravda gazetesinde bir çevirisi bile yayımlanmıştı. Aslında o sene, Trabzon'da Bolşeviklerin en faal olduğu dönemdi. Şehirde, Anadolu'nun ilk Marksist gazetesi olan , aynı sene içinde yayım hayatına girmiş, özellikle matbaa ve liman işçileri arasında komünist örgütlenmeler başlamıştı. Hatta aynı sıralarda Bakü'de Komintern tarafından toplanan Doğu Halkları Kurultayı'na, Anadolu'dan en kalabalık katılım da Trabzon'dan gerçekleşmişti. Ancak Rıfkı Kulaç'ın yazıları dışında, bu faaliyetlerden herhangi birine dahil olduğuna veya katkıda bulunduğuna dair bir iz yoktu.

Bu arada 28 Ocak 1921'de Mustafa Suphi ve ekibinin, Ankara hükümetinin emriyle Karadeniz'de infaz edilmesiyle, şehirde rüzgarlar birden aksi yöne dönmüştü. Kendisi de can güvenliğinden endişe duymuş olacak ki birkaç hafta içinde şehri terk etti ve İstanbul'a geçti. Orada Fransızca dersleri vererek geçimini sağlamaya çalıştı. Siyasi yazılarına bir süre ara verdi. Aynı yılın sonuna doğru deniz yolu ile önce Batum'a, oradan da Tiflis'te yerleşik olan akrabalarının yanına gitti. Kasım 1922'de Moskova'da çıkan Kızıl Şark isimli derginin ilk sayısında "Saltanat Etrafında" isimli makalesi yayımlandı. 1923 yılında Moskova'ya geçti, KUTV Üniversitesinde Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaya başladı. İki yıl sonra, Türkiye'den TKP'nin eğitim için gönderdiği gençlerden biri olan henüz 20 yaşındaki Sürmeneli hemşehrisi Zeki Baştımar da o günlerde onun oradaki öğrencilerinden biri olacaktı. Öte yandan Lenin'in ölümü ve sonrasında yaşanan gelişmelerle Bolşevik devriminin artık fiilen sona erdiğini, yeni bir sürecin başlamakta olduğunu muhtemelen fark eden Rıfkı Kulaç, Türkiye'ye dönmenin yollarını aramaya başlamıştı.

Nihayet Ağustos 1926'da Trabzon'a döndü. Bir süre sonra orada Yeni Yol isimli gazetenin önce genel müdürü, ardından başyazarı ve ortağı oldu. O yıllardan itibaren başını belaya sokacak yazılar yazmaktan olabildiğince uzak durdu. Hükümetin gericilikle mücadelesini, ilerlemeci, aydınlanmacı modernleşme çabalarını destekledi. 1928'de mali sorunlar nedeniyle gazete sahipliği sonra erdi. 1930'lu yıllardan itibaren Komünistler üzerindeki baskıların yoğunlaşmasıyla, kendisi de sürekli olarak yakından izlenen isimler arasında yer aldı. Ancak partili veya örgütlü olduğuna dair herhangi bir emare görülmediği için, tutuklamaya maruz kalmadı.

1936 yılında ilk ve tek basılı edebi eseri olan "Milletleşen Adam" romanını yayımladı. Bu romanında, ülkenin bağımsızlık mücadelesini ve idari dönüşümünü eleştirel bir gözle yorumladı.

1947'den itibaren ayyuka çıkan Komünist cadı avı döneminde, giderek alenileşen polis takibi nedeniyle iyice kabuğuna çekildi, aynı zamanda sosyal hayattan da dışlanmaya başladı. Trabzon Halkevi tarafından çıkarılan İnan dergisinde arada bir çıkan "zararsız" yazılarının dışında, günleri Şehir Kulübü ile evi arasında geçmeye başladı. Buna rağmen, devletin gözünde ne denli tehlikeli ise, Trabzon'da o dönemde çok sayıda mevcut olan dış temsilcilikler nezdinde de o denli itibar sahibi bir entelektüeldi. Fransızca, Rusça ve Farsça dahil birkaç dile hakimiyetiyle; kültür, sanat ve uluslararası siyaset konularındaki muazzam genel kültürü ile Rıfkı Kulaç, şehirdeki konsoloslukların resepsiyonlarında her zaman vazgeçilmez davetliler arasında yer alırdı.

Ölümünün ardından Trabzon basın dünyasının önemli isimlerinden Şevket Çulha şunları söylemişti:

"...Politikada kadre uğramış aydınlarımızdan biridir. Üzerindeki gölge, Moskova Üniversitesinden mezun olmaktı. Bilgi, insanlık, dostluk, vefa... hepsini benliğinde toplamış bir kişi idi. Edebiyatçı idi, öğretmenlik yaptıysa da, öğreniminden ötürü dışlandı. Aile imkânlarıyla geçinirdi..." [2]

27 Eylül 1962 tarihinde Trabzon'da, 71 yaşında öldü.

Eserleri

Ders Kitabı

  • Türkçe Konuşmalar (1925 Moskova)

Roman

Kaynakça

  1. Kudret Emiroğlu (2020) "Trabzon'un Liberal Bolşeviği: Rıfkı Kulaç (1896-1962)" s.63-69, 87-141, 174-210
  2. Merve Esra Özgürbüz (2020) "Selçuk Kamucan Romanında Cinsiyet Eşitsizliği" s.510"