Titrek Hamsi Örgütü

Okune sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Behice Boran ve Titrek Hamsi Örgütü üyeleri. (Trabzon, Meydan, 1966)

12 Mart 1971 darbesini izleyen süreçte, Trabzon çevresindeki muhalif sosyalist kesimlere yönelik bir sindirme operasyonu sırasında, yürütülen soruşturmaya gizli örgüt kapsamında hukuki kılıf oluşturmak için uydurulmuş hayalî bir gizli devrimci yapılanmanın adıdır.

İsim

Operasyonun ilk günlerinde Trabzon ve civarından toplanarak gözaltına alınan solcu muhaliflerin, orada içine düştükleri durumu alaya alarak kendi aralarında "titrek hamsi hücresi" şeklinde spontane bir espri etrafında döndürdükleri şakalaşmaların[1] kolluk amirlerinin "kulağına" gitmesi ile bu adın soruşturma dosyasına dahil olmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Bir rivayete göre, bu duyum aynı soruşturma kapsamında İstanbul'da işkenceli sorguya alınan Trabzonlu genç bir öğretmenin yazılı ifadesine de "THÖ:Titrek Hamsi Örgütü" şeklinde ekletilmiş ve bu şekilde somutlaştırılmaya çalışılmıştır.[2] Her ne kadar ciddiyetsiz gibi görünse de sorgucuların bu isimlendirmeyi tüm absürtlüğüne rağmen kayda geçirmeye çalışmaları, devlete yönelik tehditlerde geçmişe atıf amaçlı bölgesel ve etnik kodlama yapmaya dönük yerleşik eğilimlerinden kaynaklanmıştır.

Arka Plan

Cumhuriyetin kuruluş döneminde, Trabzon'un ideolojik ihtilaflardan bağımsız bir eksende birbirleriyle iktidar mücadelesine girişmiş bölgesel kutuplardan biri olarak öne çıkmasıyla, bir muhalefet odağı olarak ilk kez yeni devletin kurucu unsurlarının gözüne batması aynı yıllara denk gelir. 1920li yılların ilk yarısı boyunca; eski ittihatçılardan, meşrutiyet yanlısı liberallere ve bolşeviklere kadar tüm Osmanlı sonrası muhalif oluşumların İstanbul dışında en hızlı örgütlendiği alan olan Trabzon Vilayeti coğrafyası, bu çok kombinasyonlu karmaşık güç mücadelesinden bölge olarak yenik çıkmış; sürgünler, suikastler ve idamlarla "hizaya" getirildikten sonra Ankara nezdinde ve hafızasında aklanabilmesi ancak 1930'lu yıllara doğru mümkün olabilmişti.

Trabzon'un devlete yönelik tehditlerle ilişkilendirilebilecek derecede ikinci kez dikkat çekmesi ise 1950'li yılların başındadır. Türkiye'nin 2. Dünya savaşının sonuyla birlikte ABD-İngiltere ekseninin yörüngesine girmesi ve ardından NATO üyeliği ile bu yeni vassallığa kurumsal bir temel oluşturması, eşgüdümlü olarak "komünizm tehdidi" ile mücadeleye de katkı sunmasını gerektirmişti. Önce akademik kurumlarda bu yönde bir temizliğe girişilmiş, ardında TKP'ye yönelik kapsamlı bir polis operasyonu gerçekleştirilmişti. Neticede ortaya çıkan fotoğrafta, özellikle eğitim kurumlarında zemin bulduğu anlaşılan sosyalist örgütlenmenin Hasan Ali Yücel'in himayesi altında oluştuğu sonucuna varılmıştı. Üstelik TKP'yi savaş yıllarında Ankara merkezli olarak yeniden örgütleyerek partinin başına geçmiş olduğu tespit edilen Trabzonlu Zeki Baştımar'ın da onun bakanlığı bünyesinde sıradan bir çevirmen memur kadrosunda senelerce kamufle olabildiği anlaşılmıştı. Bir diğer Trabzonlu "komünist elebaşı" Esat Ömer Eyyubi ise yine aynı yıllarda, iltica etmiş olduğu Sovyetler Birliği'nden Türkçe radyo yayınları yaparak, hükümeti, memleketi ABD'ye satmakla suçlayan ağır hakaretler yağdırmaktaydı. Onun 1950 yılında vatandaşlıktan çıkartılarak tüm mal varlığına el konulması, başta Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Sabahattin Eyüboğlu olmak üzere akrabaları olan Eyüboğlu sülalesi mensubu aydınları ciddi ölçüde tedirgin etmişti. Ancak bu kez tüm bu bağlantılar, Trabzon'a yönelik belirgin bir siyasi baskıyı gerektirmeyecek kadar şehirden uzaktı. Bununla birlikte, yine de ABD tarafından meteoroloji ve radar istasyonu görünümü altında Türkiye genelinde belli noktalara kurulan teknik istihbarat ve dinleme istasyonlardan biri 1953 yılında Trabzon'da, Mitra Tepesi'ne kurulmuştu.

1960'lı yılların ortalarından itibaren Türkiye genelinde belirgin bir yükselişe geçen sol muhalefetin, rejimin geleceğini tehdit etmeye başlayan kritik hamlelerinin arkasında da yine Trabzon ve çevresinden isimler öne çıkmaya başlamıştı. Zeki Baştımar'ın çocukluk arkadaşı olmasına rağmen siyasi irtibatları hiçbir zaman açığa çıkartılamayan Cemal Reşit Eyüboğlu, ordu ve bürokrasi içindeki sol eğilimleri yeşertmek için sabırlı ve uzun soluklu bir çabaya girişen grupların ve onların propaganda faaliyetlerinin arka plandaki finansörü ve koordinatörü olarak bilinmekteydi. 1969 yılında yayımlanan ünlü "Devrim" bildirisinin arkasındaki isimlerden biri de oydu. Diğer yanda marjinal öğrenci hareketlerinden koparak işçi sınıfını sendikalar üzerinden örgütlemeye çalışan Harun Karadeniz'in, 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişine giden yolun taşlarını döşeyen asıl mimar olduğu da seneler sonra anlaşılacaktı. Ordu, bürokrasi ve işçi sınıfındaki aleni hareketlilik Amerikan yanlısı hükümet ve dış müttefikleri için alarm zillerinin çalmasına neden olmuştu. Bu sayede, ordu içinde muhtemelen aynı nedenle aceleyle erkene alınmış sol eğilimli bir ihtilal girişimi 9 Mart 1971 tarihinde başarısız olmuş ve bastırılmıştı.[3] Üç gün sonra da 12 Mart 1971 muhtırasıyla Natocu ordu unsurları ülke yönetimini ele geçirmiş, geniş çaplı tutuklamara girişilmişti. İlerici, solcu askeri unsurların öncülüğünde gerçekleşmesi planlanan başarısız ihtilal girişiminin sivil kanadı açığa çıkarılmaya çalışılıyordu. 12 Mayıs 1971 tarihinde sıkıyönetim komutanlığı tarafından hazırlanan iddianamenin 1 numaralı sanığı Trabzonlu Zeki Baştımar, gıyabında yargılanırken, diğer tutuklu Trabzonlu sanık Cemal Reşit Eyüboğlu ordu ve bürokraside sol eğilimleri harekete geçirmeye çalışmakla, Harun Karadeniz ise sendikalarda rejim karşıtı işçi örgütlenmelerini planlamakla suçlanıyordu. Hiç şüphesiz ki dönemin istihbarat kadroları; son derece dar bir sol çevreyle sınırlı muhafazakar bir taşra şehri çevresinin, nasıl olup da sol cenahta bu denli etkin ve belirleyici isimler çıkarabildiğini bir türlü anlamlandıramıyorlardı. Bu tuhaflığı izah edebilecek bilgi ve verilerden de yoksundular. Ama aynı sürecin devamında 9 Ekim 1971 tarihinde Deniz Gezmiş ve arkadaşları için verilen idam kararından altı ay kadar sonra yaşanan bir gelişme, onları bu gizemi çözebilmek için epey ümitlendirmişti.

Operasyon

3 Mayıs 1972 günü gerçekleşen bir uçak kaçırma hadisesi, muhtemelen güvenlik ve istihbarat yetkililerine uzun süredir kurabilmeyi umdukları "Trabzon bağlantısı" için bir ipucu fırsatı gibi görünmüştü. Belki de bu vesileyle Trabzon üzerinden Moskova'ya uzanan bir gizli komünist ilişkiler ağını açığa çıkartabileceklerdi. Zira, İstanbul-Ankara seferi sırasında bu uçağı kaçırarak Sofya'ya indirenler, Deniz Gezmiş ve arkadaşları için verilen idam kararlarının durdurulmasını talep etmişlerdi. Öte yandan bu talep, Trabzonlu Altan Öymen ile bir süredir Trabzon'da ikamet eden Zülfü Livaneli'nin de aynı günlerde aynı paralelde yürüttükleri imza kampanyası ile söylem benzerliği içeriyordu. Bunun üzerine bu iki ismin de dahil olduğu imzacı aydınlar için yakalama kararı çıkartıldı ve aynı anda Trabzon merkezli geniş bir operasyon için düğmeye basıldı.

Şehirde ve çevre kasabalarda gruplar halinde gözaltına alınarak Trabzon'da Mitra Tepesi'ndeki askeri gazinoya doldurulan 60'dan fazla kişi arasında Ali Faik Cihan, Gültekin Gazioğlu, Hüseyin Serdar, Şefik Asan gibi önde gelen yerel muhaliflerle birlikte o dönemde Trabzon'da yaşayan İlhan Demiraslan, Haydar İlker, Erdem Aksoy, Ataol Behramoğlu, Edip Yazgan gibi aydın ve akademisyenler de bulunuyordu. Daha sonra sorgulanmaları için topluca Ankara ve İstanbul'a sevk edilen bu isimlere, onlarla irtibatlı oldukları düşünülen Emil Galip Sandalcı, Erdal Öz gibi gazeteci ve yazarlar da eklenecekti.

Aylarca süren tutukluluk sürecinde sorgulamaları Titrek Hamsi Örgütü ve onlarla ilişkilendirilen uçak kaçırma eyleminden ziyade üç devrimcinin idamına karşı yürütülen kampanyaların arka planını ve asıl organizatörlerini tespit edebilmek üzerine yoğunlaştı. Ancak öngörülen dış bağlantılı sonuçlara ulaşılamadı. Bununla birlikte, asıl hedef olan, Trabzon çevresindeki potansiyel sol hareketleri ve bölge aydınlarını sindirmeyi, yıldırmayı, kriminalize etmeyi amaçlayan psikolojik harekat ise kısmen başarılı oldu.

16 Mayıs 1973 tarihinde soruşturma iddianame aşamasına gelemeden delil yetersizliğinden düştü ve tüm sanıklar aklandı.

Kaynakça

  1. Şefik Asan (2017) "Titrek Hamsi Hücresi adı nereden geliyor?"
  2. Altan Öymen (2009) "Öfkeli Yıllar"
  3. Önder Ege (2021) "Türkiye'de Sol Darbe Teşebbüsü: 9 Mart 1971"