"Sabahattin Eyüboğlu" sayfasının sürümleri arasındaki fark

Okune sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
 
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 78 değişikliği gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
 
[[Dosya:Sabahattin_Eyüboğlu.jpg|400px|thumb|Sabahattin Eyüboğlu (1962)]]
 
[[Dosya:Sabahattin_Eyüboğlu.jpg|400px|thumb|Sabahattin Eyüboğlu (1962)]]
Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973) [[Akçaabat]] doğumlu halkbilimci, yazar ve akademisyen.
+
Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973) [[Akçaabat]] doğumlu halkbilimci, yapımcı, yazar ve akademisyendir.
  
==İsim==
+
Türkiye'de 20. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreği boyunca kültürel dönüşüm ve aydınlanma girişimi süreçlerine kalıcı izler bırakmış, fikir üretmiş, bedel ödemiş en önemli aydınlardan biridir. 
Soyadı asırlardır [[Maçka]] çevresinde yerleşik olan ve kendisinin de mensubu olduğu '''Eyüboğlu''' sülalesinden gelir.  
+
 
 +
==İsmi==
 +
Soyadı asıl olarak [[Maçka]] çevresinde yerleşik olan ve kendisinin de mensubu olduğu '''Eyüboğlu''' sülalesinden gelir. Bazı yazılarında Sabahattin Remzi ve Cim-Dal mahlaslarını da kullanmıştır.
  
 
==Hayatı==
 
==Hayatı==
'''1906''' yılında [[Akçaabat]]'ta doğdu.
+
'''1906''' yılında [[Akçaabat]]'da doğdu.
  
Trabzon Lisesi’nin son sınıfındayken, üniversiteye öğretim üyesi yetiştirmek için açılan sınavı kazanarak Fransa’ya gönderildi (1928). İki yıl Dijon, bir yıl Lyon Üniversitesi’ne devam ettikten sonra bir yıl Paris’te kalıp Sorbonne’da dersleri izledi (1931). Ertesi yıl İngiltere’de İngiliz dili ve edebiyatı üzerine incelemeler yaptı. 1933’te Türkiye’ye dönünce, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde doçent oldu. 1938’e değin Milli Eğitim Bakanlığı müfettişliği, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği.  
+
[[Trabzon Lisesi]]’nden mezun olmasını takiben üniversiteye öğretim üyesi yetiştirmek için açılan sınavı kazanarak '''1928''''de Fransa’ya gönderildi. İki yıl Dijon, bir yıl Lyon Üniversitesi’ne devam ettikten sonra bir yıl da Paris’te kalıp Sorbonne’da dersleri izledi. '''1932''''de İngiltere’ye geçti ve orada İngiliz dili ve edebiyatı üzerine incelemeler yaptı. Ertesi yıl Türkiye'ye döndü ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde doçent oldu. Fransızca ve İngilizceden önemli eserleri Türkçeye çevirmeye başladı. '''1937''''de ilk kitabını yayımladı.
  
Sabahattin Eyüboğlu [[Nazım Hikmet]]'in hayatında çok önemlidir çünkü kendisi ilk defa nazım hikmet'i fransızcaya çevirmiştir ve fransa'da, türkiye'de bir komünist şairin hapis yattığı öğrenilmiş ve af kampanyaları başlamıştır bunu başlatan da sabahattin eyuboğlu'dur. 1947 - 1952 paris mektupları,
+
'''1939''''da Ankara'ya davet edildi. [[Hasan Ali Yücel]], planladığı eğitim ve kültür reformları beyin takımı kadrosuna kendisini de almıştı. Orada Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine ve Tercüme Bürosu başkan yardımcılığına atandı. Dünya klasiklerinin Türkçeye kazandırılması seferberliğine büyük emek verdi. O sırada aynı büroya Rusça çevirmeni olarak dahil olan [[Zeki Baştımar]], Tolstoy'un Savaş ve Barış adlı eserinin tercüme edilmesi görevine, o sırada hapishanede olan yakın arkadaşı [[Nazım Hikmet]]'i de ortak etmek istediğinde, gayrıresmi olmak şartıyla bunu onayladı. Aynı yıl Ankara'daki önemli edebiyatçıları bir araya getirdi ve Tercüme dergisini çıkardı.  
  
 +
'''1942''''da yine [[Hasan Ali Yücel]]'in talebiyle Köy Enstitüleri projesine de omuz verdi. Kardeşi mimar [[Mualla Eyüboğlu]] ile birlikte Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nün kuruluşunu ve organizasyonunu üstlendi. Sonraki dört boyunca birçok önemli eseri Türkçeye kazandırdı. Bu süreçte Ankara'da edindiği yeni entelektüel çevre ve ayrıca Anadolu gerçekleriyle yüzleşmesi, onun hümanizm temelli siyasi perspektifini ve duruşunu yeniden şekillendirebilmesini sağladı. '''1946''' yılında [[Hasan Ali Yücel]]'in istifasının ardından kendisi de tüm görevlerinden ayrıldı.
  
Eski Anadolu uygarlıklarını konu alan 11 tane de belgesel sinema filmi yaptı. Bu serinin ilk filmi olan Hitit Güneşi '''1956''' yılında Berlin Film Şenliği’nde ikinci oldu.
+
'''1947''''de tekrar Fransa'ya gitti. Oradayken, Türkiye'de [[Zeki Baştımar]] tarafından organize edilen "Nazım Hikmet'e Özgürlük" kampanyasına destek verdi. Onun şiirlerini ilk kez Fransızcaya çevirerek yayımladı. Bu çabası Avrupalı sol çevrelerin de bu kampanyaya destek vermesini ve Türkiye üzerinde uluslararası siyasi baskı oluşmasını sağladı.  
  
'''24 Mayıs 1965'''’te ilginç bir dava sürecini de başlatmıştır. Sabahattin Eyuboğlu ile Vedat Günyol 168 yıl önce hayatını kaybetmiş olan Babeuf’un Devrim Yazıları adlı eserini çevirdikleri için yargılanmışlardır. İki düşünüründe 1966’ta aklanmalarıyla sona eren dava süreci daha tepkisel bir Eyuboğlu profili yaratmıştır.
+
Türkiye döndüğünde yeniden eğitimci ve akademisyen olarak bazı görevler aldı. Çeviri çalışmalarına ağırlık verdi. Ama artık asıl odaklandığı konu, planlı bir kültür emperyalizmi kıskacına sokulduğunu farkettiği Türkiye'de, oryantalist bir anlayışla Avrupa merkezci "[[Yarı Sömürge|yarı sömürge]] medeniliği" ve Orta Asya odaklı "barbar göçebe fetihçiliği" gibi iki kimlik seçeneğiyle sınırlı bir eğitim, kültür ve tarih kurgusu planına karşı üçüncü bir seçeneğin inşasını savunmaktı. "Mavi Anadoluculuk"  adı altında benzer fikirler üreten Cevat Şakir Kabaağaçlı ve Azra Erhat gibi isimlerle birlikte bu konuda Anadolu merkezci bir yaklaşımla birçok çalışmaya imza attı. Eski Anadolu uygarlıklarını konu alan belgesel sinema filmleri yaptı. Bu serinin ilk ürünü olan "Hitit Güneşi" '''1956''' yılında Berlin Film Şenliği’nde ikinci oldu ve gümüş ayı ödülünü aldı. Bu, Türkiye'de yapılmış bie sinema filminin aldığı ilk uluslararası ödüldü.<ref>Reyhan Tutumlu (2014) “Anadolu Hümanizması"nın Yaratılması: Sabahattin Eyuboğlu"</ref>
  
sabahattin eyüboğlu’nu 12 mart’ta işkenceye aldiklarında, "ben komünist değilim hümanistim” demiştir. “hadi oradan, ikisi de aynı şey” diye cevap vermişler.
+
'''1963''''de Vedat Günyol ile birlikte Babeuf'un Fransız Devrimi’ni konu alan “Devrim Yazıları” adlı kitabını çevirdi. Ertesi yıl bu kitap toplatıldı. Her ikisi de bu kitap için '''24 Mayıs 1965'''’te mahkemeye çıkarıldılar. Bir yıl kadar süren bu dava onu biraz daha politik bir çizgiye taşıdı. O tarihten itibaren açık şekilde, sosyalist muhalefete ve [[TİP]]'e destek vermeye başladı.
  
Bu devlet, MEB klasiklerini yayımlayan kurulun başkanı olan Sabahattin Eyüboğlu’na, “Sen 1944’te hapisteki Nâzım Hikmet’e Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını yollamıştın” diye 1971’de hesap soran ve onun kahrından kalp krizi geçirip ölmesine neden olan bir devlettir.”
+
12 Mart darbesinden kısa bir süre sonra, o dönemde CIA Türkiye şube müdürü olan Fuat Doğu'nun ekibi tarafından muhalif sosyalist kesimlere yönelik olarak hazırlanan bir rapor doğrultusunda yürütülen soruşturmaya dahil edildi. Aralarında [[Harun Karadeniz]], Azra Erhat, [[İdris Küçükömer]], Vedat Günyol, Nihat Sargın gibi birçok aydın, akademisyen, sendikacı ve siyasetçi ile birlikte '''19 Temmuz 1971''' tarihinde tutuklandı. Dört ay tutuklu kaldı. Söz konusu istihbarat raporuna göre bu isimlerin tamamı İngiltere yapılanması üzerinden dolaylı olarak TKP lideri [[Zeki Baştımar]] ile iltisaklıydılar ve gizli bir şebeke halinde Komünist devrimin ön aşaması olarak gördükleri "9 Mart Milli Demokratik Devrimi" planı için çalışmışlardı.  
Ragıp Zarakolu ise söz konusu dâvayla ilgili 4 Mart 2014 tarihi Evrensel gazetesi.
 
  
hughette eyüboğlu'nun anılarından:
+
Tutuklu aydınlar, üstün hizmetlerinden dolayı ABD ordusundan gümüş yıldız nişanı olan ve o sıralarda İstanbul'da sıkıyönetim komutanı olan meşhur işkenceci Faik Türün'ün yönettiği sorgulara alındılar. Eyuboğlu'na yöneltilen suçlama için öne sürülen en önemli delil, seneler önce [[Nazım Hikmet]]'e sağladığı ve aracılık ettiği desteklerdi. Rivayet odur ki bu sorgulardan birinde, "ben komünist değilim, hümanistim” dediğinde "fark etmez ikisi de aynı şey” cevabı almıştı.
kurtuluşundan kısa süre sonra sabahattin amcanın ağzından şimdiye kadar işittiğim en sert ve şiddetli cümleyi duydum.
+
 
masa başında sert bir sesle bizlere; "beni tutuklatanlardan intikamımı alacağım!" dedi
+
Sonuç olarak delil yetersizliğinden tahliye edilmiş olsa da yaşadığı bu alışkın olmadığı süreç kendisini epey hırpalamış ve yıkıma uğratmıştı. Kalp rahatsızlığı vardı. Yaşadıklarını hazmedememişti. Dostları ve yakın çevresi, yeni çeviri projeleriyle üzüntüsünü gidermeye, onu eski yaşamına döndürmeye çalışsalar da başaramadılar. Son belgesel filmi olan "Karagöz'in Dünyası" isimli yapımının İspanya'dan Gümüş Kuğu ödülüyle dönmesi bile kendisine layık görülen o eziyeti unutmasını sağlayamadı. Yeğenlerinden birinin tanıklığına göre, bir gün masa başında sert bir ses tonuyla "beni tutuklatanlardan intikamımı alacağım!" demişti. Ne yapacağını sorduklarında da "Rabelais'nin Gargantua'sını Türkçeye çevireceğim" cevabını vermişti. Dediğini de yaptı. Yakın dostları Vedat Günyol ve Azra Erhat ile ortaklaşa gerçekleştiği bu çalışma onun son çevirisi oldu.<ref>Alper Akçam (2018) "[https://www.academia.edu/41670548/SABAHATT%C4%B0N_EY%C3%9CBO%C4%9ELU_B%C4%B0R_R%C3%96NESANS_A%C4%B0LES%C4%B0_%C3%96NDER%C4%B0 Sabahattin Eyüboğlu : Bir Rönesans Ailesi Önderi]" s.1-12</ref><ref>Songül Saydam (2002) [https://core.ac.uk/download/pdf/84784582.pdf Sabahattin Eyuboğlu]" s.21-32</ref>
bu sös üzerine yıldırm çarpmışa dönerek ona ne kastettiğini sordum.
 
"rabelais'nin gargantua'sını türkçeye çevireceğim" cevabını aldım.
 
 
    
 
    
'''13 Ocak 1973'''’de İstanbul’da öldü.
+
Gargantua'nın yayımlanmasına birkaç ay kala, '''13 Ocak 1973'''’de bir kalp krizi sonucu 64 yaşında öldü.  
 +
 
 +
İstanbul Merkezefendi Mezarlığı'ndaki mezar taşında Yunus Emre'nin şu mısraları yazılıdır:
 +
 
 +
<blockquote>
 +
''"Biz dünyadan gider olduk/ Kalanlara selam olsun.”''
 +
</blockquote>
  
 
==Fikirleri==
 
==Fikirleri==
“bu memleket niçin bizim? dört yüz atlıyla orta asya'dan gelip fethettiğimiz için mi? böyle diyenler gerçekten benimsemiyor ama yurt saymıyorlar bu memleketi. gurbette biliyorlar kendilerini yaşadıkları yerde. hititler, frikyalılar, yunanlar, farslar, romalılar, bizanslılar, moğollar da fethetmişler anadolu'yu. ne olmuş sonunda? anadolu onların değil onlar anadolu'nun malı olmuş.
+
Bir modern [[Sömürgecilik|sömürgecilik]] faaliyeti olan kültür emperyalizminin, yerel işbirlikçileri eliyle kurguladığı ve enjekte ettiği tuzak doktrinlere karşı, öze dönüşü savunur. Din veya ırk esaslı bir kimlik dayatmasına karşı ülke odaklı bir kültürel kimlik inşasını gerekli görür. Irk, millet veya ümmet kavramlarının yerine halk kavramını, Türk yerine de daha birleştirici, bütünleştirici bulduğu Türkiyeli adlandırmasını benimser. Türkiye'nin siyasi ve kültürel birliğini, bütünlüğünü sağlayacak asli değerlerin, Avrupa kentlerinde, Asya bozkırlarında veya Arap çöllerinde değil, Anadolu'nun kadim bağrında aranması gerektiğini düşünür. Bu fikirlerinde temel aldığı perspektifi ise "Mavi ve Kara" isimli eserinde şu şekilde özetler: 
  
bu memleket bizim olduğu için bizim, fethettiğimiz için değil. aramıza dışarıdan gelenler çoğunluk olsa bile -ki değil elbette- kaynaşmış, halleşmiş hepsi. fetheden de biziz artık, fethedilen de. eriten biziz, eriyen de. biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim. halkımızın tarihi, anadolu'nun tarihidir. (...) sayısız devletler, medeniyetler bizim sırtımızda yükselmiş, bizim sırtımızda çökmüş. yetmiş iki dil konuşmuşuz türkçede karar kılmazdan önce. hepsinin tadı kalmış damağımızda. aylarımızın, günlerimizin, köylerimizin, kentlerimizin adlarına bakın. ne değişik eller ne değişik halkoyunlarında tutuşmuş, ne horonlara ne halaylara girmişiz. doğuyla batı sarmaş dolaş olmuş bizim içimizde. ya o ya bu değil, hem o hem buyuz biz...”  
+
<blockquote>
 +
''"Bu memleket niçin bizim? Dört yüz atlıyla Orta Asya’dan gelip fethettiğimiz için mi? Böyle diyenler gerçekten benimsemiyor, anayurt saymıyorlar bu memleketi. Gurbette biliyorlar kendilerini yaşadıkları yerde. Hititler, Frikyalılar, Yunanlılar, Farslar, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar da fethetmişler Anadolu’yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu onların değil, onlar Anadolu’nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim, fethettiğimiz için değil. [….] Onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim. Halkımızın tarihi Anadolu’nun tarihidir.”''
 +
</blockquote>
  
 
==Eserleri==
 
==Eserleri==
 +
 +
Günümüzde daha çok başarılı çevirileri ile tanınır. Profesyonel yaşamını kapsayan kırk yıl boyunca çoğu Fransızcadan olmak üzere 45 edebi klasik eseri Türkçeye kazandırmıştır. Ayrıca farklı dergilerde yayımlanmış bir çok deneme ve incelemesi ölümünden sonra çeşitli kitap çalışmalarıyla derlenmiştir.
 +
[[Dosya:Mavi_ve_Kara.jpg|400px|thumb|]]
 +
*'''Derleme:'''
 +
*Türk Halk Bilmeceleri (1937)
  
 
*'''Deneme:'''
 
*'''Deneme:'''
*Avrupa Resminde Gerçeklik Duygusu (1952)
+
*[https://www.amazon.com.tr/Mavi-ve-Kara-Denemeler-1940-1966/dp/9754581754 Mavi ve Kara (1966)]
*Mavi ve Kara (1966)
 
 
*Sanat Üzerine Denemeler (1971)
 
*Sanat Üzerine Denemeler (1971)
  
 
*'''İnceleme:'''
 
*'''İnceleme:'''
 
*Fransız Realizmi (1940)
 
*Fransız Realizmi (1940)
 +
*Avrupa Resminde Gerçeklik Duygusu (1952)
 
*Montaigne: Hayatı Sanatı Eseri(1962)
 
*Montaigne: Hayatı Sanatı Eseri(1962)
 
*Yunus Emre’ye Selam (1966)
 
*Yunus Emre’ye Selam (1966)
 
*Yunus Emre (1971)
 
*Yunus Emre (1971)
 
*Pir Sultan Abdal (1977)
 
*Pir Sultan Abdal (1977)
 +
 +
*'''Belgesel Film'''
 +
* Anadolu Ormanları (1956)
 +
* Hitit Güneşi (1957)
 +
* Siyah Kalem (1957)
 +
* Karanlıkta Renkler (1957)
 +
* Anadolu’da Roma Mozaikleri (1957)
 +
* Nemrut Dağı Tanrıları (1957)
 +
* Ana Tanrıça (1958)
 +
* Eski Antalya’nın Suları (1958)
 +
* Surname (1959)
 +
* Göreme (1959)
 +
* Karagöz’ün Dünyası (1972)
  
 
==Kaynakça==
 
==Kaynakça==
 +
 +
[[Kategori:Önemli Kişiler]]

02.56, 19 Aralık 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Sabahattin Eyüboğlu (1962)

Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973) Akçaabat doğumlu halkbilimci, yapımcı, yazar ve akademisyendir.

Türkiye'de 20. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreği boyunca kültürel dönüşüm ve aydınlanma girişimi süreçlerine kalıcı izler bırakmış, fikir üretmiş, bedel ödemiş en önemli aydınlardan biridir.

İsmi

Soyadı asıl olarak Maçka çevresinde yerleşik olan ve kendisinin de mensubu olduğu Eyüboğlu sülalesinden gelir. Bazı yazılarında Sabahattin Remzi ve Cim-Dal mahlaslarını da kullanmıştır.

Hayatı

1906 yılında Akçaabat'da doğdu.

Trabzon Lisesi’nden mezun olmasını takiben üniversiteye öğretim üyesi yetiştirmek için açılan sınavı kazanarak 1928'de Fransa’ya gönderildi. İki yıl Dijon, bir yıl Lyon Üniversitesi’ne devam ettikten sonra bir yıl da Paris’te kalıp Sorbonne’da dersleri izledi. 1932'de İngiltere’ye geçti ve orada İngiliz dili ve edebiyatı üzerine incelemeler yaptı. Ertesi yıl Türkiye'ye döndü ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde doçent oldu. Fransızca ve İngilizceden önemli eserleri Türkçeye çevirmeye başladı. 1937'de ilk kitabını yayımladı.

1939'da Ankara'ya davet edildi. Hasan Ali Yücel, planladığı eğitim ve kültür reformları beyin takımı kadrosuna kendisini de almıştı. Orada Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine ve Tercüme Bürosu başkan yardımcılığına atandı. Dünya klasiklerinin Türkçeye kazandırılması seferberliğine büyük emek verdi. O sırada aynı büroya Rusça çevirmeni olarak dahil olan Zeki Baştımar, Tolstoy'un Savaş ve Barış adlı eserinin tercüme edilmesi görevine, o sırada hapishanede olan yakın arkadaşı Nazım Hikmet'i de ortak etmek istediğinde, gayrıresmi olmak şartıyla bunu onayladı. Aynı yıl Ankara'daki önemli edebiyatçıları bir araya getirdi ve Tercüme dergisini çıkardı.

1942'da yine Hasan Ali Yücel'in talebiyle Köy Enstitüleri projesine de omuz verdi. Kardeşi mimar Mualla Eyüboğlu ile birlikte Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nün kuruluşunu ve organizasyonunu üstlendi. Sonraki dört boyunca birçok önemli eseri Türkçeye kazandırdı. Bu süreçte Ankara'da edindiği yeni entelektüel çevre ve ayrıca Anadolu gerçekleriyle yüzleşmesi, onun hümanizm temelli siyasi perspektifini ve duruşunu yeniden şekillendirebilmesini sağladı. 1946 yılında Hasan Ali Yücel'in istifasının ardından kendisi de tüm görevlerinden ayrıldı.

1947'de tekrar Fransa'ya gitti. Oradayken, Türkiye'de Zeki Baştımar tarafından organize edilen "Nazım Hikmet'e Özgürlük" kampanyasına destek verdi. Onun şiirlerini ilk kez Fransızcaya çevirerek yayımladı. Bu çabası Avrupalı sol çevrelerin de bu kampanyaya destek vermesini ve Türkiye üzerinde uluslararası siyasi baskı oluşmasını sağladı.

Türkiye döndüğünde yeniden eğitimci ve akademisyen olarak bazı görevler aldı. Çeviri çalışmalarına ağırlık verdi. Ama artık asıl odaklandığı konu, planlı bir kültür emperyalizmi kıskacına sokulduğunu farkettiği Türkiye'de, oryantalist bir anlayışla Avrupa merkezci "yarı sömürge medeniliği" ve Orta Asya odaklı "barbar göçebe fetihçiliği" gibi iki kimlik seçeneğiyle sınırlı bir eğitim, kültür ve tarih kurgusu planına karşı üçüncü bir seçeneğin inşasını savunmaktı. "Mavi Anadoluculuk" adı altında benzer fikirler üreten Cevat Şakir Kabaağaçlı ve Azra Erhat gibi isimlerle birlikte bu konuda Anadolu merkezci bir yaklaşımla birçok çalışmaya imza attı. Eski Anadolu uygarlıklarını konu alan belgesel sinema filmleri yaptı. Bu serinin ilk ürünü olan "Hitit Güneşi" 1956 yılında Berlin Film Şenliği’nde ikinci oldu ve gümüş ayı ödülünü aldı. Bu, Türkiye'de yapılmış bie sinema filminin aldığı ilk uluslararası ödüldü.[1]

1963'de Vedat Günyol ile birlikte Babeuf'un Fransız Devrimi’ni konu alan “Devrim Yazıları” adlı kitabını çevirdi. Ertesi yıl bu kitap toplatıldı. Her ikisi de bu kitap için 24 Mayıs 1965’te mahkemeye çıkarıldılar. Bir yıl kadar süren bu dava onu biraz daha politik bir çizgiye taşıdı. O tarihten itibaren açık şekilde, sosyalist muhalefete ve TİP'e destek vermeye başladı.

12 Mart darbesinden kısa bir süre sonra, o dönemde CIA Türkiye şube müdürü olan Fuat Doğu'nun ekibi tarafından muhalif sosyalist kesimlere yönelik olarak hazırlanan bir rapor doğrultusunda yürütülen soruşturmaya dahil edildi. Aralarında Harun Karadeniz, Azra Erhat, İdris Küçükömer, Vedat Günyol, Nihat Sargın gibi birçok aydın, akademisyen, sendikacı ve siyasetçi ile birlikte 19 Temmuz 1971 tarihinde tutuklandı. Dört ay tutuklu kaldı. Söz konusu istihbarat raporuna göre bu isimlerin tamamı İngiltere yapılanması üzerinden dolaylı olarak TKP lideri Zeki Baştımar ile iltisaklıydılar ve gizli bir şebeke halinde Komünist devrimin ön aşaması olarak gördükleri "9 Mart Milli Demokratik Devrimi" planı için çalışmışlardı.

Tutuklu aydınlar, üstün hizmetlerinden dolayı ABD ordusundan gümüş yıldız nişanı olan ve o sıralarda İstanbul'da sıkıyönetim komutanı olan meşhur işkenceci Faik Türün'ün yönettiği sorgulara alındılar. Eyuboğlu'na yöneltilen suçlama için öne sürülen en önemli delil, seneler önce Nazım Hikmet'e sağladığı ve aracılık ettiği desteklerdi. Rivayet odur ki bu sorgulardan birinde, "ben komünist değilim, hümanistim” dediğinde "fark etmez ikisi de aynı şey” cevabı almıştı.

Sonuç olarak delil yetersizliğinden tahliye edilmiş olsa da yaşadığı bu alışkın olmadığı süreç kendisini epey hırpalamış ve yıkıma uğratmıştı. Kalp rahatsızlığı vardı. Yaşadıklarını hazmedememişti. Dostları ve yakın çevresi, yeni çeviri projeleriyle üzüntüsünü gidermeye, onu eski yaşamına döndürmeye çalışsalar da başaramadılar. Son belgesel filmi olan "Karagöz'in Dünyası" isimli yapımının İspanya'dan Gümüş Kuğu ödülüyle dönmesi bile kendisine layık görülen o eziyeti unutmasını sağlayamadı. Yeğenlerinden birinin tanıklığına göre, bir gün masa başında sert bir ses tonuyla "beni tutuklatanlardan intikamımı alacağım!" demişti. Ne yapacağını sorduklarında da "Rabelais'nin Gargantua'sını Türkçeye çevireceğim" cevabını vermişti. Dediğini de yaptı. Yakın dostları Vedat Günyol ve Azra Erhat ile ortaklaşa gerçekleştiği bu çalışma onun son çevirisi oldu.[2][3]

Gargantua'nın yayımlanmasına birkaç ay kala, 13 Ocak 1973’de bir kalp krizi sonucu 64 yaşında öldü.

İstanbul Merkezefendi Mezarlığı'ndaki mezar taşında Yunus Emre'nin şu mısraları yazılıdır:

"Biz dünyadan gider olduk/ Kalanlara selam olsun.”

Fikirleri

Bir modern sömürgecilik faaliyeti olan kültür emperyalizminin, yerel işbirlikçileri eliyle kurguladığı ve enjekte ettiği tuzak doktrinlere karşı, öze dönüşü savunur. Din veya ırk esaslı bir kimlik dayatmasına karşı ülke odaklı bir kültürel kimlik inşasını gerekli görür. Irk, millet veya ümmet kavramlarının yerine halk kavramını, Türk yerine de daha birleştirici, bütünleştirici bulduğu Türkiyeli adlandırmasını benimser. Türkiye'nin siyasi ve kültürel birliğini, bütünlüğünü sağlayacak asli değerlerin, Avrupa kentlerinde, Asya bozkırlarında veya Arap çöllerinde değil, Anadolu'nun kadim bağrında aranması gerektiğini düşünür. Bu fikirlerinde temel aldığı perspektifi ise "Mavi ve Kara" isimli eserinde şu şekilde özetler:

"Bu memleket niçin bizim? Dört yüz atlıyla Orta Asya’dan gelip fethettiğimiz için mi? Böyle diyenler gerçekten benimsemiyor, anayurt saymıyorlar bu memleketi. Gurbette biliyorlar kendilerini yaşadıkları yerde. Hititler, Frikyalılar, Yunanlılar, Farslar, Romalılar, Bizanslılar, Moğollar da fethetmişler Anadolu’yu. Ne olmuş sonunda? Anadolu onların değil, onlar Anadolu’nun malı olmuş. Bu memleket bizim olduğu için bizim, fethettiğimiz için değil. [….] Onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim. Halkımızın tarihi Anadolu’nun tarihidir.”

Eserleri

Günümüzde daha çok başarılı çevirileri ile tanınır. Profesyonel yaşamını kapsayan kırk yıl boyunca çoğu Fransızcadan olmak üzere 45 edebi klasik eseri Türkçeye kazandırmıştır. Ayrıca farklı dergilerde yayımlanmış bir çok deneme ve incelemesi ölümünden sonra çeşitli kitap çalışmalarıyla derlenmiştir.

Mavi ve Kara.jpg
  • Derleme:
  • Türk Halk Bilmeceleri (1937)
  • İnceleme:
  • Fransız Realizmi (1940)
  • Avrupa Resminde Gerçeklik Duygusu (1952)
  • Montaigne: Hayatı Sanatı Eseri(1962)
  • Yunus Emre’ye Selam (1966)
  • Yunus Emre (1971)
  • Pir Sultan Abdal (1977)
  • Belgesel Film
  • Anadolu Ormanları (1956)
  • Hitit Güneşi (1957)
  • Siyah Kalem (1957)
  • Karanlıkta Renkler (1957)
  • Anadolu’da Roma Mozaikleri (1957)
  • Nemrut Dağı Tanrıları (1957)
  • Ana Tanrıça (1958)
  • Eski Antalya’nın Suları (1958)
  • Surname (1959)
  • Göreme (1959)
  • Karagöz’ün Dünyası (1972)

Kaynakça

  1. Reyhan Tutumlu (2014) “Anadolu Hümanizması"nın Yaratılması: Sabahattin Eyuboğlu"
  2. Alper Akçam (2018) "Sabahattin Eyüboğlu : Bir Rönesans Ailesi Önderi" s.1-12
  3. Songül Saydam (2002) Sabahattin Eyuboğlu" s.21-32